12 Nisan 2017 Çarşamba

Sandıktan çıkanlar, no:14 | Léo Malet | 120, Rue de la Gare | ilk sayfalar*

120, RUE DE LA GARE
120, Gar  Caddesi
Léo MALET
EDITIONS DE S.E.P.E, 1943


 

GİRİŞ
 ALMANYA

İsimleri anons edip insanları içeri almak, adıyla pek uyuşmasa da Baptiste Cormier’e tıpa tıp uyan bir işti. Bu adam - adını hesaba katmayacak olursak - tam da bir uşağın inceliğine sahipti.

Ancak şimdi son haline kıyasla bu inceliği biraz kaybetmişti. Sırtı kapı kasasına yaslanmış, bakışları aşağıda, eski bir kibrit çöpüyle ön dişlerini karıştırıyordu. Ansızın ayıklama işini bıraktı.
— Achtung! diye bağırıp kendine çekidüzen verdi.
Konuşmalar kesildi. Yerlerinden oynayan bankların, sürünen postalların gürültüsüyle ayağa kalkıp hazrola geçtik. Aufnahme Şefi evraklarını almak üzere buraya gelmişti.
— Rica ederim, dedi sert bir sesle.
Elini alnına götürüp kısaca selamladı ve büro olarak kullandığı masasına kuruldu. Vereceğimiz ifadeyi kafamızda evirip çevirmeye devam ediyorduk. Kayıt işlemleri başlamadan önce on beş dakikada ancak sıraya girebildik.
Şef bir an, için tasnif ettiği kâğıtlardan kafasını kaldırıp doğruldu, ıslık çalmaya başladı. Ezgi gittikçe keskinleşti. Bu bize söyleyeceği bir şeyler olduğu anlamına geliyordu. Sustuk ve ne diyeceğini anlamak için yüzümüzü ona çevirdik.
Bir müddet Almanca konuştuktan sonra tercüman bize söylediklerini izah etti.
Şef, anlaşıldığı üzere işimizle ilgili talimatları bildirmekteydi. Bunun dışında, bir önceki gün sayıları bir hayli çok olan esirlerin kayıtları yapılırken gösterdiğimiz sabır için bize teşekkür ediyordu. Bu hızla devam edilirse işlemlerin yarın ya da öbür gün bitmesini umuyordu. Çektiğimiz sıkıntıyı telafi etmek adına hepimize birer tabaka sigara verilecekti.
Bir sevinç uğultusu yükseldi. Tercümanın işaretiyle, Cormier dişleriyle uğraşmayı bırakıp kapıyı açtı :
— Sırayla ilk 20 kişi.
Baraka boyunca dizilmiş bir yığın adamdan bir grup çözüldü, çivili postalların ağır adımlarıyla bizden uzaklaştılar. İşlemler başlıyordu.
Beni bir masanın başına diktiler. Görevim bir gün önce Fransa’dan gelen yoldaşlarıma yığınla soru sormaktı. Her kişiye tek sayfalık birer kâğıt ayrılmıştı. Her kâğıt sırasıyla 9 masada tur atıyor en sonunda da indeksi gösteren KGF fişiyle damgalanıyordu. Son fişleri dolduran bir Belçikalıydı, işi benimkine göre daha karışık ve zahmetliydi. Bir ara benden yavaşlamamı istedi. Kan ter içinde kalmıştı.
Yerimden ayrılıp, Cormier masaya kayıt için yeni bir adam gönderinceye kadar dışarıda toprakta ayaklarımı dinlendirdim.
Temmuzdaydık. Hava güzeldi. Tatlı bir güneş kuru toprağa hafifçe işliyordu. Doğudan yumuşak bir rüzgâr esiyordu. Gözetleme kulesindeki nöbetçi ileri geri mekik dokurken tüfeğinin namlusu güneş ışığında parlıyordu.
Bir süre sonra masama geri döndüm. Az sonra yakacağım pipomu hevesle hazırlamaya koyuldum. Belçikalı biraz rahatlamıştı. Şimdi işimize yeniden başlayabilirdik.
Çakımla “Schreibstube” kurşun kalemini açtım, önüme bir fiş çektim. Kafamı kaldırmadan,
— Sıradaki arkadaş, adın nedir, diye sordum.
— Bilmiyorum.
Bu, sessiz bir şekilde söylenmişti.
Merakla, bana bu beklenmedik cevabı veren adamı süzdüm.
İriyarı biriydi, zayıf fakat enerjik yüzlüydü, kırkından fazla göstermiyordu. Başının önündeki kellik ve kaba sakalı ona kaygılı bir hava veriyordu. Sol yanağında çirkin bir yara izi vardı. Artık kullanılmaz durumda olan kepini bir aptal gibi ellerinin arasında sıkıştırırken kavgacı bir köpek gibi bakışlarını üzerimizde gezdiriyordu. Kamuflajındaki kırmızı-siyah arma 6. istihkâm taburuna aitti.
— Ne demek, bilmiyorum.
— Bilmiyorum.
— Ya evrakların?
Dalgınca başını salladı.
— Onları kayıp mı ettin?
— Belki... Bilmiyorum.
— Burada arkadaşın var mı?
Birden tedirginleşti, bıyıkları titredi.
— Ben... Bilmiyorum.
O sırada masalardan birinde bekleyen ve bir an için bile kulağını bizden ayırmayan serseri kılıklı genç bir çocuk yanıma geldi.
— Huysuzun teki, dedi eğilerek (sesi tırmalanan bir kara tahta gibiydi, belalı bir tip olduğunu kanıtlamak istercesine dudaklarını sıkarak konuşuyordu), manyağın tekidir. Kafayı yiyeli bir ay oluyor. Çürüğe ayrılıp özgür olacağım diye dümen yapıyor.

….

* Bu bir kaç sayfa okul harici yaptığım ilk çevirilerden, orjinal metni Dil-Tarih kütüphanesinin deposunda bulmuştum, sayfaları henüz açılmamış bir S.E.P.E baskısıydı :) (k.e.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder