31 Mart 2017 Cuma

Alexandre Dumas | Eppstein Şatosu | II

Az önce gördüğüm ışığı tekrar görmek ümidiyle, içeri girmenin bir yolunu arayarak, bu cepheyi boylu boyunca kat etmeye başladım. Ve  iki kule arasında, yapının bir köşesinde bana ilk başta kapalı gibi gelen bir kapı gördüm. Üzerinde kilit yoktu, sürgülenmemişti ve daha ilk denememde kolayca açıldı.
Eşiği geçtiğimde kendimi karanlık bir kubbenin altında buldum, az sonra otlar ve böğürtlenlerle kaplanmış bir geçide geldim, geçidin sonunda donuk bir camekanın arkasında hayalgücümün bir ürünü olduğunu düşündüğüm, bulutların içindeymiş gibi titreyen o tatlı ışığa bakıyordum.
Bir lambanın ışığında iki ihtiyar ısınmaya çalışıyordu, şüphesiz karı kocaydılar. Kapıyı aradım, pencerenin hemen yanındaydı, ve koluna dokunduğum anda hızla açıldı: kadın bir çığlık attı. Yüreklerini hoplattığım bu namuslu insanları yatıştırmaya çalıştım.
— Korkmayın dostlarım, dedim onlara, ben yolunu kaybetmiş bir avcıyım, yorgunum, açım ve susadım; buraya sizden bir bardak su, bir parça ekmek ve uyuyacak bir yer istemek için geldim.
— Karımın böyle ürkmesini bağışlayın, diye cevapladı yaşlı adam ayağa kalkarken. Bu şato kazaya uğramış birinin tesadüfen bulamayacağı kadar gizli bir yerde, silahlı bir adamı karşımızda görmek bu kadar korkutucu olmamalı sevgili Bertha, tanrıya şükürler olsun. Ne kendimizin ne de efendimizin burada haydutlarla karşılaşmasını isteriz.
— Herhalükarda dostlarım, içiniz rahat olsun, ben Elim Kontuyum... Beni tanımıyorsunuz, biliyorum, ama Mösyö de R...’yi tanıyor olmalısınız, Frankfurt’a onu görmeye geldim, birlikte avlanmaya çıkmıştık, bir kızıl keklik sürüsünün peşine düşüp Taunus dağlıklarının derinliklerine dalmışım.
— Ah bayım, diye cevapladı yaşlı adam, karısı ise merakla beni süzmeye devam ediyordu. Şehirde artık kimseyi tanımıyoruz ne karım ne ben, yirmi yılı aşkındır dışarı adım atmadık, ancak söyledikleriniz kâfi, hakkınızda başka bilgi vermenize gerek yok. Açsınız, susamışsınız, dinlenmeye ihtiyacınız var; size yemek hazırlayacağız. Yatağa gelince, (iki ihtiyar birbirlerine baktı), bu biraz zor olabilir, ama nihayetinde buna da bir çare düşünürüz.
— Tek istediğim yemeğinizden bir parça ve şatonuzun herhangi bir yerinde bir koltuk, dostlarım.
— İzninizle bu isteklerinizi yerine getirelim, kurulanıp ısının, dedi kadın, bu arada biz de elimizden geldiğince hazırlık yapalım.
Bana kurulanıp ısınmamı söylemesi yersiz değildi: iliklerime kadar ıslanmıştım, üşümekten dişlerim takırdıyordu; köpeğim bana örnek olmak istercesine, peşine düştüğü avları pişirecek kadar sıcak olan ocağın karşısında güzel bir yere kurulmuş uyukluyordu.
Gördüğüm kadarıyla tel dolaplarının içi tamtakırdı ve bu namuslu insanların yemeği şöminede kaynamakta olan tencereden ibaretti, av çantamı onlara uzattım.
— Vay canına, dedi koca, içinden bir kekliği ve tavşan yavrusunu seçerken, bunlar harika, soframızın fakirliği sebebiyle Beyefendi, biraz endişeye düşmüştük.
Sonra karı koca aralarında bir kaç kelime konuştu. Kadın kekliğin tüylerini yolup, tavşanı yüzmeye koyulduğunda adam da dışarı çıktı.
On dakika kadar sonra ateşin karşısında bir o yana bir bu yana dönerek oldukça kurumuştum. Adam geri geldiğinde, üzerimde ayaklarımdan başıma kadar buharlar tütüyordu.
Eğer yemek salonuna geçmek isterseniz Beyefendi, orada daha büyük bir ateş yanıyor, buradan daha iyi, az sonra size servis yapacağız.
Teklifini nazikçe geri çevirdim ve orada bulunmaktan son derece memnun olduğumu ve onlarla aynı masada yemekten büyük onur duyacağımı söyledim. Ancak o bu sözlerime saygıyla eğilerek yanıt verdi ve bir Kontun nasıl ağırlanması gerektiğini gayet iyi bildiğini söyledi. Böylece o şapkası elinde kapının önünde dururken, ayağa kalktım ve yemek salonuna geçmeye hazır olduğumu belli ettim. O önden yürüdü ben de onu takip ettim. Köpeğim uzunca gerindi, dört ayağının üzerine geldi ve peşime düştü.
Terkettiğim sıcaklığa denk bir sıcaklığa kavuşmak için büyük bir sabırsızlık duyuyordum, koridora geçtiğimiz odalara fazla dikkat etmesem de, her şey bana harap olmak üzereymiş gibi göründü.
Bir kapı açıldı, yanmakta olan büyük bir şömine gördüm, aceleyle yaklaşırken, Fido dört ayaklı olmanın verdiği avantajla yine sahibinden önce davranıp ateşin karşısına kuruldu.
İlk dikkatimi çeken şey ateşti. Şöminenin karşısına yerleştikten az sonra benim için hazırlanmış masayı fark ettim. Üzerine Macar kumaşından yapılmış olağanüstü güzel bir örtü serilmiş ve göz kamaştırıcı sofra takımları konulmuştu.
Bu beklenmedik olağanüstü güzellik merakımı arttırdı. Örtüleri ve sandalyeleri inceledim, hepsi güzel bir işçiliğin eseriydi ve ait oldukları zenginlik hemen göze çarpıyordu. Her nesnenin üzerine kontluk çelengi içinde, sahibinin arması işlenmişti.
Ben bu gördüklerimle meşgul olurken, kapı yeniden açıldı ve diğer servis kaplarına benzeyen gümüş bir kase içinde çorba getiren özel giysili bir uşak içeri girdi. Gözlerimi kaseden onu sunana çevirdiğimde yaşlı adamı hemen tanıdım.
— Ama dostum, benim için böyle seremoni düzenlemenize gerek yok, sizi rahatsız etmem karşısında gösterdiğiniz misafirlikle zaten beni fazlasıyla mahcup ettiniz.
— Kontumuza nasıl saygı gösterilmesi gerektiğini gayet iyi biliyoruz efendim, dedi yaşlı adam, kaseyi masaya bırakırken, böyle bir şeyi seve seve yapmamak ancak bizim irademiz dışında olur. Ayrıca Kont Everard bizi asla affetmez.
Bildikleri gibi hareket etmelerine razı olmaktan başka çare yoktu. Bir sandalyeye oturmak istiyordum, ancak tuhaf uşak bana büyük bir koltuk getirdi: ne de olsa bu merasimin lideri o idi. Koltuğun arkalığı önceden dikkatimi çeken armalarla bezenmişti, ve onlar gibi kontluk çelengi içine işlenmişti.
Gösterilen yere oturdum. Söylediğim gibi, açlık ve susuzluktan ölüyordum, bu nedenle önümdekileri anında mideye indirdim. Bununla birlikte, bana sunulan her şey, iki hizmetiçimin akşam yemeğindeki paylarını azaltmış olsam da mükemmeldi. Şarap en iyi Bordeaux, Bourgogne ve Rhin bağlarındandı.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder