Az önce gördüğüm
ışığı tekrar görmek ümidiyle, içeri girmenin bir yolunu arayarak, bu cepheyi
boylu boyunca kat etmeye başladım. Ve
iki kule arasında, yapının bir köşesinde bana ilk başta kapalı gibi
gelen bir kapı gördüm. Üzerinde kilit yoktu, sürgülenmemişti ve daha ilk
denememde kolayca açıldı.
Eşiği geçtiğimde kendimi karanlık bir
kubbenin altında buldum, az sonra otlar ve böğürtlenlerle kaplanmış bir geçide
geldim, geçidin sonunda donuk bir camekanın arkasında hayalgücümün bir ürünü
olduğunu düşündüğüm, bulutların içindeymiş gibi titreyen o tatlı ışığa bakıyordum.
Bir lambanın ışığında iki ihtiyar
ısınmaya çalışıyordu, şüphesiz karı kocaydılar. Kapıyı aradım, pencerenin hemen
yanındaydı, ve koluna dokunduğum anda hızla açıldı: kadın bir çığlık attı. Yüreklerini
hoplattığım bu namuslu insanları yatıştırmaya çalıştım.
— Korkmayın dostlarım, dedim onlara, ben
yolunu kaybetmiş bir avcıyım, yorgunum, açım ve susadım; buraya sizden bir
bardak su, bir parça ekmek ve uyuyacak bir yer istemek için geldim.
— Karımın böyle ürkmesini bağışlayın,
diye cevapladı yaşlı adam ayağa kalkarken. Bu şato kazaya uğramış birinin
tesadüfen bulamayacağı kadar gizli bir yerde, silahlı bir adamı karşımızda
görmek bu kadar korkutucu olmamalı sevgili Bertha, tanrıya şükürler olsun. Ne kendimizin
ne de efendimizin burada haydutlarla karşılaşmasını isteriz.
— Herhalükarda dostlarım, içiniz rahat
olsun, ben Elim Kontuyum... Beni tanımıyorsunuz, biliyorum, ama Mösyö de
R...’yi tanıyor olmalısınız, Frankfurt’a onu görmeye geldim, birlikte avlanmaya
çıkmıştık, bir kızıl keklik sürüsünün peşine düşüp Taunus dağlıklarının
derinliklerine dalmışım.
— Ah bayım, diye cevapladı yaşlı adam,
karısı ise merakla beni süzmeye devam ediyordu. Şehirde artık kimseyi
tanımıyoruz ne karım ne ben, yirmi yılı aşkındır dışarı adım atmadık, ancak
söyledikleriniz kâfi, hakkınızda başka bilgi vermenize gerek yok. Açsınız,
susamışsınız, dinlenmeye ihtiyacınız var; size yemek hazırlayacağız. Yatağa
gelince, (iki ihtiyar birbirlerine baktı), bu biraz zor olabilir, ama
nihayetinde buna da bir çare düşünürüz.
— Tek istediğim yemeğinizden bir parça
ve şatonuzun herhangi bir yerinde bir koltuk, dostlarım.
— İzninizle bu isteklerinizi yerine
getirelim, kurulanıp ısının, dedi kadın, bu arada biz de elimizden geldiğince
hazırlık yapalım.
Bana kurulanıp ısınmamı söylemesi yersiz
değildi: iliklerime kadar ıslanmıştım, üşümekten dişlerim takırdıyordu; köpeğim
bana örnek olmak istercesine, peşine düştüğü avları pişirecek kadar sıcak olan ocağın
karşısında güzel bir yere kurulmuş uyukluyordu.
Gördüğüm kadarıyla tel dolaplarının içi
tamtakırdı ve bu namuslu insanların yemeği şöminede kaynamakta olan tencereden
ibaretti, av çantamı onlara uzattım.
— Vay canına, dedi koca, içinden bir
kekliği ve tavşan yavrusunu seçerken, bunlar harika, soframızın fakirliği
sebebiyle Beyefendi, biraz endişeye düşmüştük.
Sonra karı koca aralarında bir kaç
kelime konuştu. Kadın kekliğin tüylerini yolup, tavşanı yüzmeye koyulduğunda
adam da dışarı çıktı.
On dakika kadar sonra ateşin karşısında
bir o yana bir bu yana dönerek oldukça kurumuştum. Adam geri geldiğinde,
üzerimde ayaklarımdan başıma kadar buharlar tütüyordu.
Eğer yemek salonuna geçmek isterseniz Beyefendi,
orada daha büyük bir ateş yanıyor, buradan daha iyi, az sonra size servis
yapacağız.
Teklifini nazikçe geri çevirdim ve
orada bulunmaktan son derece memnun olduğumu ve onlarla aynı masada yemekten
büyük onur duyacağımı söyledim. Ancak o bu sözlerime saygıyla eğilerek yanıt
verdi ve bir Kontun nasıl ağırlanması gerektiğini gayet iyi bildiğini söyledi.
Böylece o şapkası elinde kapının önünde dururken, ayağa kalktım ve yemek
salonuna geçmeye hazır olduğumu belli ettim. O önden yürüdü ben de onu takip
ettim. Köpeğim uzunca gerindi, dört ayağının üzerine geldi ve peşime düştü.
Terkettiğim sıcaklığa denk bir
sıcaklığa kavuşmak için büyük bir sabırsızlık duyuyordum, koridora geçtiğimiz
odalara fazla dikkat etmesem de, her şey bana harap olmak üzereymiş gibi
göründü.
Bir kapı açıldı, yanmakta olan büyük
bir şömine gördüm, aceleyle yaklaşırken, Fido dört ayaklı olmanın verdiği
avantajla yine sahibinden önce davranıp ateşin karşısına kuruldu.
İlk dikkatimi çeken şey ateşti.
Şöminenin karşısına yerleştikten az sonra benim için hazırlanmış masayı fark
ettim. Üzerine Macar kumaşından yapılmış olağanüstü güzel bir örtü serilmiş ve
göz kamaştırıcı sofra takımları konulmuştu.
Bu beklenmedik olağanüstü güzellik merakımı
arttırdı. Örtüleri ve sandalyeleri inceledim, hepsi güzel bir işçiliğin
eseriydi ve ait oldukları zenginlik hemen göze çarpıyordu. Her nesnenin üzerine
kontluk çelengi içinde, sahibinin arması işlenmişti.
Ben bu gördüklerimle meşgul olurken,
kapı yeniden açıldı ve diğer servis kaplarına benzeyen gümüş bir kase içinde
çorba getiren özel giysili bir uşak içeri girdi. Gözlerimi kaseden onu sunana
çevirdiğimde yaşlı adamı hemen tanıdım.
— Ama dostum, benim için böyle seremoni
düzenlemenize gerek yok, sizi rahatsız etmem karşısında gösterdiğiniz
misafirlikle zaten beni fazlasıyla mahcup ettiniz.
— Kontumuza nasıl saygı gösterilmesi
gerektiğini gayet iyi biliyoruz efendim, dedi yaşlı adam, kaseyi masaya
bırakırken, böyle bir şeyi seve seve yapmamak ancak bizim irademiz dışında
olur. Ayrıca Kont Everard bizi asla affetmez.
Bildikleri gibi hareket etmelerine razı
olmaktan başka çare yoktu. Bir sandalyeye oturmak istiyordum, ancak tuhaf uşak
bana büyük bir koltuk getirdi: ne de olsa bu merasimin lideri o idi. Koltuğun
arkalığı önceden dikkatimi çeken armalarla bezenmişti, ve onlar gibi kontluk
çelengi içine işlenmişti.
Gösterilen yere oturdum. Söylediğim
gibi, açlık ve susuzluktan ölüyordum, bu nedenle önümdekileri anında mideye
indirdim. Bununla birlikte, bana sunulan her şey, iki hizmetiçimin akşam
yemeğindeki paylarını azaltmış olsam da mükemmeldi. Şarap en iyi Bordeaux,
Bourgogne ve Rhin bağlarındandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder