PÉTRUS BOREL
GOTTFRIED WOLFGANG
Troisième Caché de Vulturne
Paris,
1941.
[ilk basım, 1843]
I
Bir
süredir Boulogne’da bulunuyordum, şehirden ayrılma vaktim yaklaştığından bir
sabah otelcim kibarca yanıma geldi, bana oldukça kabarık bir tomar kağıt sunarak
şöyle dedi:
– Buyrun beyfendi, size bunları takdim etmeme izin verin, elbette
siz bunların içinden en işe yararlarını çıkartmayı benden daha iyi bilirsiniz.
Oldukça sessiz, epey garip genç bir İngiliz burada kalıyordu: iki yıl önceydi
bu söylediklerim. Bir akşam dışarı çıktı; dalgakırana doğru gittiğini
görmüşler, o zamandan bu yana kendisinden tek bir haber alamadım. Bu kağıtlar
benim himayemde kaldı, kişisel tüm eşyaları da, aman ne eşya, hepsi küçük bir
bavula rahatlıkla sığar... Zavallı genç
adam, gecesini gündüzünü düşünmek ve yazmakla geçirirdi!
Parlak ve zaferlerle dolu bir kariyerden sonra, nice başkası
gibi, şüphe yok ki tatlı bir ölümü hayal etmiş bu genç yabancının tuhaf sonu, sırrını
sadece yok olmaya gittiği denizin dalgalarının bildiği bu oldukça ayrıksı,
anlaşılması güç acı, beni fazlasıyla etkilemişti; içimde hüzünlü bir heyecan
hissediyordum; odama kapandım, ve az önce bana teslim edilmiş kağıtları, kavgada
yenik düşmüş - geri dönmemek üzere kaybolmuş, yitip gitmiş - bir zihnin hüzünlü
son kalıtlarını, hayal kırıklığına uğramaya hazır bir ruh haliyle, ancak bitmek
bilmez bir iştahla karıştırmaya başladım. Kendime şöyle diyordum: önümdeki sayfaların
bir kaç tanesini unutulmaktan kurtarma imkanım olursa bu, talihsiz genç adamın
hayali için en azından bir teselli olurdu, bu hayal, beni ardında bıraktıklarına
el sürecek kadar gözüpek bularak, o an mutlaka etrafımda dönüyor olmalıydı!...
Üstünkörü düzeltilmiş şiirlerden bir yığının ortasında, birbiriyle
alakasız ve devamı gelmeyen, fakat daima ulu ve batıl, belli bir karakterde
izler taşıyan her türde elyazması parçalarının içinde tarihsiz ve başlıksız
küçük bir defteri keşfetmekte gecikmedim, bu deftere, neredeyse okunmaz bir
tarzda aşağıdaki tuhaf hikaye yazılmıştı.
Bu garip kompozisyon acaba bilinmeyen genç adama mı aitti? Bir
Alman’ın yahut Fransa’dan gelmiş birinin dumanlı beyninin eseri olan, ve genç
adamın hasta ruhunu cezbetmiş olması muhtemel akılalmaz bir metinden yaptığı
bir imitasyon ya da çeviri olabilir miydi? Bilmiyorum... Talih onu ellerimin
arasına bıraktıysa ben de aynen aktarıyorum. – Bu, hangi kaçığa aitse,
açıklasın. – Açıklasın ki bir an önce
cezasını bulsun.
II
Fransız
Devrimi zamanlarıydı. Fırtınalı bir gece, herkesin uygunsuz olarak
nitelendirebileceği bir saatte, genç bir Alman eski Paris’i arşınlayarak sessizce
evine dönüyordu; şimşekler gözünü almaktaydı, gök gürlemeleri, yıldırım sesleri
her yeri inletiyor, bitik semtin
kıvrımlı sokaklarında yankı buluyordu. Fakat öncelikle genç Saksonyalım
hakkında bir kaç şeyden bahsetmeme izin verin.
Gottfried Wolfgang iyi aileden gelen genç bir adamdı. Bir
süre Gottingen’de okudu, fakat acayip düşüncelere meyilli, kendinden geçmeye
her an hazır olduğundan Alman gençliğini pek çok kez yoldan çıkarmış spekülatif
öğretilere kendini kaptırmıştı. Sürdüğü münzevi hayat, dikkatinin sürekli bir
şeylerde olması ve araştırmalarının kendine has doğası ahlaki ve fiziksel tüm
yetilerini usul usul etkilemeye başlamıştı. Sağlığı bozulmuştu, hayalgücü ise
artık hastaydı. Soyut hayallerine ruhani temeller tayin edecek kadar ileri
gitmişti, sonunda Swedenborg gibi etrafında boy atan ideal bir dünya meydana
getirdi; böylece bu şuurunu kaybetmişliği içinde onu yok etmek için fırsat
kollayan kötü bir gücün, ölümcül bir ruhun durmadan başının üzerinde döndüğüne
hükmetti. Melankoliye çoktan teslim olmuş mizacına tesir eden bu ipe sapa
gelmez fikir en acınacak neticeleri de beraberinde getirdi. Artık yabanileşmiş,
iç karartıcı bir yılgınlığa kapılmıştı; maruz kaldığı mental hastalık açığa
çıkmakta gecikmedi, ve yer değiştirmek bu endişe verici hali için en etkili
ilaç olabileceğinden, eğitimini tamamlamak için Paris fırtınasının ve
ihtişamının göbeğine yollandı.
Wolfgang başkente vardığı sırada, devrimcilerin ilk
ayaklanmaları patlak vermişti. Zamanın siyasi fikirleri ve felsefelerince ele
geçirilmiş, kendinden geçmiş zihni ilk başta bu popüler çılgınlığın tarafında
saf tuttu. Fakat sonradan vuku bulan kanlı sahneler, zaten hassas olan, dünyadan
ve toplumdan bıkmış tabiatını hayli yaraladı, böylece keşişlere özgü
alışkanlıklarına geri döndü ve öğrenci mahallesinin merkezinde, eski Sorbonne’a
pek de uzak olmayan
karanlık bir sokaktan seçtiği ıssız bir eve kapandı. Wolfgang bir kez
daha gözde kurgularını dizginleyemiyordu. Arada bir aziz hücresinden dışarı
çıkıyorsa bu sadece günler boyunca, Paris’in koca kitap ambarlarına, yazarların
o nem kapmış yeraltı gömütlerine, düşüncenin o yeraltı Romalarına kapanmak içindi,
buralarda adeta hastalıklı ruhunun açlığını gidermek için besin peşinde en
tozlu yazmaların, miyadı dolmuş büyücü kitaplarının sayfalarını huşu ile çeviriyordu. Öğrencimiz (bu zevkten yoksun
tâbirimden dolayı beni mazur görün)
ölmüş bilimin ve bozulmuş edebiyatın kemiklik mahzeninde git gide şişmanlayan bir
çeşit edebi vampir gibiydi.
İnzivaya olan eğilimine rağmen Gottfried coşkulu ve tat
almayı bilen bir mizaca sahipti, ama bu ancak ruhu üzerinde etkisini
gösterebiliyordu. Cinsellikte ilerleyebilmek için oldukça içine kapalı ve
tecrübesizdi, ancak tutkulu bir güzellik hayranı olduğunu kabul ediyordu. Çoğu
zaman gördüğü formlar ve figürler ile ilgili bitmek bilmez hülyalara dalıyordu; hayalgücü
her türlü gerçekliğe üstün gelen yüksek niteliklerle süslediği idoller
yaratıyordu.
….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder