14 Şubat 2018 Çarşamba

Gabriel de Lautrec | Rüya



GABRIEL DE LAUTREC
POÈMES EN PROSE
Léon-Vanıer, Libraire-Éditeur
1898, Paris.
— Düzyazı Şiirler  —

RÊVE* | Nisan 2018 güncellemesi.


RÜYA


Günlerimi, geniş, ağaçla dolu piknik alanının loş gezinti yollarında geçiriyorum; burada akşamları sokak fenerleri huzurlu bir ışık saçıyor.
Hemen etrafta, taşrada gördüklerimiz gibi hüzünlü, yüksek evler boy göstermekte; kâh bayağı ve hayatın maddiyatı ile dolmuş, kâh üzgün ve gerçekdışı, tedirgin bir melankoli ile ışığını yitirmiş binlerce yaşam bu evlerden dışarı çıkıyor.
Ve güneşin yere ışıklı, çabucak şekil değiştiren desenler düşürerek içlerinden geçtiği koca ağaçların altında, gruplar halinde hanımların yaklaştığını görüyorum; hep birlikte, eski bir rüyamdan çıkmışa benziyor, bana tuhaf bakışlar atıyorlar. Beni orada öylece hareketsiz, günlerin hızla geçip gidişini, yaprakların çevrine çevrine ayaklarıma kadar gelişini endişe etmez halde görmek onları şaşırtıyor.
Bu hanımların geçtiğini görmemle tuhaf düşünceler aklıma geliyor, ve de  çılgınca hayaller. Oldum olası aklıma düşen saçma hülyalar, Saba Melikesi, Kleopatra, Sappho ve Lilith; ilk kadın, günahın ilk kadını, geçmiş zamanların hüznüyle dolu, antik bir küçük konağın penceresinden bana görünüyor.
Ancak nerede ne zaman gördüğümü hatırlamadığım, çiçekçi kızı düşünmekten kendimi alamıyorum. Mavi gözler, şakaklarında incecik mavi damarlar ve kalbimi ısıran gülümsemesi…
Ama vakit gelince, görüntüler de kayboluveriyor, derinlerde içimi kabartmaya başlayan, öyle inanıyorum ki Weber'den, bir müzik kulaklarıma geliyor.
İşte o an, tüm bunların çok eskiden olduğunu söyleyen karışık duyguyu yaşıyorum; o nazik hayatların çoğu yitti, nice insanın yaşadığı bu yerde artık sessizlik ve üzüntüden başka şey olamaz.
O sırada yıllar usul usul çekiliyor, etrafımdaki otlar yükseliyor, ansızın öyle büyüyorlar ki yaşlı ağaçların gövdelerini geçiyorlar, bir zamanlar dans ettiğim uzak şölenlerin yansısını halen camlarında tutan eski yüksek evlerin boylarını bile aşıyorlar.
Burası artık sadece, uğultularla, böceklerin uçuşuyla, güneşle dolu koca bir orman. Ama gölgelik yollar boyunca serüven aramaya cesaret edemeden, rüzgar dalları oynatırsa kafamın üzerine kucak dolusu hatıranın yaprak yaprak döküleceği kaygısından, olduğum yerde öylece kalıyorum.



* Bir önceki versiyonundan tamamen farklı bir çeviri, öncekinde en çok kafama takılan şey zaman uyumsuzluğuydu, başlıktan yola çıkarak anlatım zamanında basitleştirmeye gittim; bu metin üzerinde çokça çalışacağım gibi görünüyor. (k.e) 



GABRIEL DE LAUTREC 
POÈMES EN PROSE
Léon-Vanıer, Libraire-Éditeur
1898, Paris.

Düzyazı Şiirler  —


RÊVE* | Ocak 2018'de yayınladığım ilk çeviri, güncellediğim versiyonları aynı sayfada paylaşacağım. (k.e.)

RÜYA


Geniş bir alana yayılmış, boy boy, çeşit çeşit ağaçla dolu gezinti yerinin gölgeli yollarında günler geçirdim; akşamları burada sokak fenerleri huzurlu bir ışık yayıyordu.
Etrafta, taşrada gördüklerimiz gibi hüzünlü görünümde yüksek evler boy gösteriyordu; hayatın maddiyatıyla bayağılaşmış ve dolmuş, tedirgin bir melankoliyle üzgün düşmüş, gerçeklikten çıkmış, ışığını yitirmiş kim bilir kaç bin yaşam buralardan geçmişti.
Güneşin, yere ışıklı, çabucak şekil değiştiren desenler çizerek süzüldüğü koca ağaçların altında, gruplar halinde hanımların yaklaştığını görürdüm,  hep birlikte, eskiden gördüğüm bir rüyadan çıkmışa benzerler, bana tuhaf bakışlar atarlardı. Beni orada öylece hareketsiz, günlerin hızla geçip gidişini, yaprakların çevrine çevrine dönüp ayaklarıma kadar gelişini endişe etmez halde görmek onları şaşırtırdı.
Bu hanımların geçtiğini gördüğümde tuhaf düşünceler, çılgınca hayaller aklıma gelirdi. Oldum olası aklıma düşen saçma hayaller, Saba Melikesi, Kleopatra, Sappho ve Lilith; ilk kadın, günahın ilk kadını, geçmiş zamanların hüznüyle dolu, antik bir küçük konağın penceresinden bana görünürdü.
Ancak nerede ne zaman gördüğümü hatırlamadığım, çiçekçi kızı düşünmekten kendimi alamazdım. Mavi gözler, şakaklarında incecik mavi damarlar ve kalbimi ısıran gülümsemesi…
Ama vakit gelince, görüntüler de kayboluverir, derinlerde içimi kabartmaya başlayan, öyle inanıyorum ki Weber'den, bir müzik kulaklarıma gelirdi.
İşte o an, tüm bunların çok eskiden olduğunu söyleyen karışık duyguyu yaşardım, o nazik hayatların çoğu yitmişti, nice insanın yaşadığı bu yerde artık sessizlik ve üzüntüden başka şey olamazdı.
Yine de yıllar usul usul geçip gitti, etrafımdaki otlar yükseldi, ansızın öyle büyüdüler ki yaşlı ağaçların gövdelerini geçtiler, bir zamanlar dans ettiğim uzak şölenlerin yansısını halen camlarında tutan eski yüksek evlerin boylarını bile aştılar.
Burası artık sadece, uğultularla, böceklerin uçuşuyla, güneşle dolu koca bir ormandı. Ama gölgelik yollar boyunca serüven aramaya cesaret edemeden, rüzgarın dalları oynatmasından, kafamın üzerinde kucak dolusu hatıranın yaprak yaprak döküleceği kaygısından, olduğum yerde öylece kaldım. 



-----

*bu metni silbaştan yeniden çalışmam gerekiyor, henüz ne değişiklik yapacağıma karar veremedim.(k.e.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder