EMMANUEL BOVE
VOYAGE AUTOUR D’UN APPARTEMENT
Les Annales Politiques et Littéraires,
1 Mayıs 1928.
BİR
APARTMAN DAİRESİ ETRAFINDA
YOLCULUK
[1. kısım]
Çalışmaya
başlamak Pierre Vilbert için her zaman sorun olmuştu. genç adam kararsız
adımlarla dairesinde bir oraya bir buraya gider kâh sigara yakmak kâh sabah
hareketinin henüz başlamadığı çamurlu Observatoire Bulvarı'na bakmak kâh
uyandığı anlaşılsın diye arada bir uzun uzun gerinmek için olduğu yerde
dururdu. Günün ilk saatlerini böyle öldürüyordu.
Vilbert
ve karısı Margueritte bu daireye bir kaç ay önce, yıldönümünü kutladıkları
evliliklerinin hemen akabinde yerleşmişlerdi. Evi bulduklarında henüz
bekârdılar, ama alışlagelmediği üzere tutmakta güçlükle karşılaşmadılar.
Pierre Vilbert
otuz yaşındaydı. Pek çok dergi ve gazeteye öykü ve makale yazıyordu. Sakin bir
taşra kentinde geçen gençliği, ona kalıt olarak yapmacıksız bir hava ve en
bayağı, en sıkıcı manzaraları kıpır kıpır, kocaman kentlere dönüştürmeye yarayan
müstesna bir hayalgücü bırakmıştı. Çocukken sıradan bir halı Pierre’in
gözlerinde uçsuz bucaksız bir çöl haline gelirdi; küçük çocuk kendini o koca
sonsuzlukta nokta gibi küçülmüş, nereye gittiğini bilmeden dolaşırken görürdü.
Şimdi elbette yaşı gereği o kadar küçülemiyordu. Ama hayallere dalmayı
bırakmamıştı, bakışlarını herhangi bir eşyaya sabitlediğinde bu eşya olmadık
şekiller almakta gecikmezdi. Böylece kulaklarını bir uğultu kaplar, hafif bir
sis gözlerinin önünde dalgalanmaya başlardı. Böyle anlarda hanımı onu rahatsız
etmekten mutlaka kaçınmalıydı, zira Pierre Vilbert’e göre bu haller
yaracıtılığı körükleyen sıradışı bir sayrılıktan önce geliyordu.
Pierre
Vilbert durmadan sigara yakar, hole gidip gelirdi. Yapacak bir şeyi olmadığı
zamanlar, kitapların arasında tembellik etmeyi, kâğıt küreği ayıklamayı,
içerideki eşyaların yerini değiştirmeyi severdi. Ağzı açık, bakır bir fıçı şemsiyelik
görevi görüyordu. Bu fıçı Güney Fransa’ya yaptıkları bir seyahatte karısının
aldığı çerçeveli duvar saatinin yanında hayli kaba duruyordu. Hol dairenin
ortasındaydı. Her odanın girişi buradandı, odalar arasında başka bağlantı
olmadığından genç evliler her an holden geçmek zorunda kalıyorlardı.
Dolayısıyla evin bu giriş bölümü öte beriyle dolup taşmakta gecikmedi. Yerine
götürmekte tembellik ettikleri her şeyi buraya bırakıyorlardı. Askılı bir fener
elektrik ampulünü maskelemekteydi. Eşyadan geçilmiyordu; ziyaretçiler
paltolarını nereye bırakacaklarını bilemezlerdi. İçi kutularla dolu bir bröton
dolabı duvarlardan birini tamamen kaplamıştı ve yatak odasının girişine
taşıyordu, ne mutlu ki odanın kapısı içeri açılıyordu. Uzun ince bir halı,
mutfak ve yemek odası arasında kısa bir patika meydana getirmişti.
Marguerite elektrikli kapı zili yerine, farklı
farklı sesler çıkartan bir dizi zil istemişti. Misafir, kordonu çektiğinde,
ziller çınlamaya başlıyor, git gide zayıflayan bu ses olağanüstü yumuşaklıkta
bir tonla sona eriyordu. Dolabın altına,
kalıplarının nikel kaplamaları karanlıkta kıymetli objeler gibi parıldayan altı
çift ayakkabı sıralanmıştı. Ufak etajere konulmuş porselen bir vazoda
çabonpüskülleri dallarını uzatıyordu. Bu dallardan kimi zaman kırmızı, buruşmuş
bir meyve yatay bir çizgi izleyerek aşağı düşer, bir kaç kere zıplasa da yerde temas
ettiği ilk noktada hareketsiz kalırdı.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder