17 Nisan 2018 Salı

Emmanuel Bove | Önsezi | ilk sayfalar

Emmanuel BOVE
Le Pressentiment
Les Œuvres libres n°172

ÖNSEZİ

I

13 Ağustos 1931, ikindi sonunda, elli yaşlarında bir adam Maine bulvarını çıkıyordu. Koyu renk bir takım elbise giymişti, başında ise açık gri, rengi atmış bir fötr vardı. Akşam yemeği için kestane rengi bir kâğıtla özenle sarılıp, paket ipliğiyle bağlanmış öteberi taşımaktaydı. Basit görünümü nedeniyle kimse onu fark etmiyordu. Siyah bıyığı, kelebek gözlüğü, çizgileri geniş gömleği, yüzeyi antika bir vazo gibi çatlak çatlak oğlak derisinden ayakkabıları, doğrusu kimsenin dikkatini çekmiyordu.
Bir sokak köşesinde, merakı milletin başına üşüşmesine sebep olur mu diye kendine sormadan, oynayan çocukları izlemek için dakikalarca durdu. Yüzünde oğlu ölüm tarafından elinden alınmış kederli bir babanın ifadesi vardı. Daha ileride, bir tütüncü dükkanına girmek için bulvarın karşısına geçmesi gerekti. Ama bunu bin bir ihtiyatla, bir kolu havada, bir çocuk arabasının öne çıkmasından faydalanarak ancak gerçekleştirebildi. Ağır bir hava vardı. Gökyüzü kapalıydı, bununla birlikte ışık kör ediciydi. Montparnasse garına yakın bu mahallede çokça rastlanan kamyoncular cekettiz geziyorlardı. Direksiyonları başında, nefes almak kadar doğal bir biçimde birbirlerine sataşıyorlardı, her birine genel bir aldırmazlık hakimdi. Charles Benesteau – adamın adı böyleydi – mezarlığın yukarısında sağa döndü ve Vanves caddesine girdi. İki yüz metre ilerde, ön cephesi kömür kalemiyle karaya boyanmışa benzeyen bir evin önünde durdu. Girişin kenarında bir tabela yayalara boğaz hastalıkları uzmanı, doktor Schawarz adında birinin varlığını bildiriyordu. Benesteau kapıcı kabininin kapısını çalmadan, “Benim” diyerek açtı, kendisi için küçük bir masanın üzerine bırakılmış gazeteyi aldı ve merdivenleri çıkmaya koyuldu.
Charles Benesteau karısı ve çocuklarını terk edeli, Adliye’de görülmeyeli, ailesinden, hanımının ailesinden, dostlarından kopalı, Clichy bulvarındaki apartman dairesinden ayrılalı bir yılı biraz aşmıştı. Peki ne olmuştu? Hısım akrabasının şefkatiyle, meslektaşlarının saygısı ile sarılmışken bir insanın hayatını büsbütün değiştirmesi ilk bakışta elbette anlaşılmazdır. Bu sebeple okur, Charles’ın kişiliği ve geçmişinden bahsetmekte geciktiğimiz için bizi affetsin.

***

Charles’ın hal ve hareketleri Benesteau ailesini özellikle de babasını ilk kez 1927’de şaşırtmaya başladı. Charles karamsar, alıngan ve sinirli bir hale gelmişti. İlk başta savaşın sonradan ortaya çıkan bir sonucu olduğunu sonra da bir hastalık ihtimalini düşündüler. 1928’de hanımıyla birlikte Güney Fransa’ya gitmeye karar verdi. Fakat dönüşünde, değişen bir şey olmadı. Hatta durumu daha da kötüleşmişti. Yine de düzenli bir biçimde işinin gereklerini yapmaya, çevresiyle alâkalı her şeye karşı ilgili olmaya devam ediyordu, ama bunu sırrı olan biriymiş gibi dalgın, aklı başka yerde, üzgün bir havayla yapıyordu, onu az önce, durmuş, oynayan çocukları izlerken gördüğümüze tuhaf bir biçimde benzer bir havayla. Ona bir şey sorulduğunda cevap vermiyordu, yahut omuz silkiyordu. Paskalya tatilinden sonra Adliye’ye bir daha dönmedi. Bu farkedilmekte gecikmedi ve bir aile meclisinin toplanmasına neden oldu. Ona sorular sordular, Öyle ikna edici oldular ki sonunda cevap vermeye razı oldu. Ona göre dünya kötü idi. İyilik için hareket etmek de kimsenin harcı değildi. Etrafında sonsuza dek yaşamak zorundalarmış gibi hareket eden haksız, bön, kendilerine hizmet edebilecekleri pohpohlayan, başkalarından bihaber insanlardan başka kimseyi görmüyordu. Bu şartlarda kendisine hakikaten kendisine hayatın yaşamaya değer olup olmadığını soruyordu, etrafındakileri aldatmak için başvurduğu sefil çabalara bakılınca asıl mutluluk yalnızlıkta olamaz mıydı? Bu sözleri ailesi üzerinde oldukça kötü bir etki bıraktı. Herkes şaşkınlık ve endişeyle birbirine bakındı. Charles’ın dudaklarından dökülen bu fikirler sanki bir çocuğun ağzından çıkıyordu. Şimdiği yaptığı gibi konuşmaya hakkı olmadığına, böyle sözlerin biçarelere layık olduğuna dikkatini çektiler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder