11 Haziran 2015 Perşembe

ekitap, Jules Lermina/İnanılmaz Öyküler: "ÇİVİ" yakında Google Play ve Google Kitaplar üzerinden yayında



".... Saat altı olduğunda ikimiz de, bakanlığa beş dakika uzaklıkta, kendi halinde bir sokakta yaşayan Lambert’in kapısını çalıyorduk. Evi ayrıca dördüncü ve son kattaydı. Kirasının dört yüz frank olduğunu biliyordum. Bu apartman dairesi küçüktü fakat oldukça kullanışlıydı, ve özellikle sıradışı denecek kadar temizdi. Her eşyanın son bir toz bezi darbesi yediği öylesine açık olmasına rağmen, içerisinin, şöyle diyecek olursak, iki kadın tarafından kesintisiz bir biçimde temiz tutulduğu ayrımına varıyordunuz....."

4 Haziran 2015 Perşembe

E-kitap, KAZARA GÜZEL, Haziran ayı sonuna kadar %50 indirimde




AŞIK ŞEYTAN'IN YAZARI JACQUES CAZOTTE'TAN BÜYÜKLER İÇİN BİR PERİ MASALI


"Bir Astrakan kralı ardında küçük yaşta bir prensi selef bırakarak hayata gözlerini yumdu. Küçük çocuğu annesinin otoritesine bırakmıştı. Kraliçe oğluna görülmedik bir şefkat besliyordu, onu gözlerinin önünden bir an olsun ayırmıyor hatta yatağının yanında yatırıyordu.

Kraliçe, uykusuzluk hastalığına yakalandığından, işinin ehli uyku getirici kim varsa etrafına toplamıştı, bu kadınlar öyle yetenekliydi ki, genç kadının bedeninin bütün uzuvlarını hafifçe ovarak ruhunu uyuşmaya hazırlıyor, her türden masallar, özellikle peri masalları anlatıp onu eğlendirerek nihayetinde uykusunun gelmesini sağlıyorlardı.

Küçük yatağına kıvrılmış küçük prens, mucizelerle dolu bu masallardan öyle tat almıştı ki geceleyenki uykusu unutturmasın diye bunları gün boyu kendine yeniden anlattırıyordu. Duru yoktu, uyku getiricilerin ara vermesine bile izin vermiyordu: öyle ki Asya’nın bütün pazarlarını araştırıp yeni bir repertuarla gelebilecek uyku getiriciler bulmak artık şart olmuştu. Zira masallar olmadığında prens yemekten içmekten kesiliyordu.

Prensin her türde eğitimi alması gerektiğini bilen kraliçe onun bu masallardan bu kadar kesin bir zevk almasından tedirgin olmuştu. Onun kanına işlemiş bu tutkuyu dizginlemek için boşuna uğraştı, en azından uyku getiricileri saraydan uzaklaştırarak oğlunun masallarla beslenmesini önlemeye çalıştı, ama olmadı.

Çünkü uyku getiricilerin yerini hemen genç muhasipler almıştı. Mürebbinin kendisi bile, gözden düşmemek için bir masal anlatıcısı oldu; böylece her şey genç prensin yanlış fikirlerini sürdürmesine katkıda bulunduğundan doğa onun gözünde artık bir büyü haline geldi. 

 
https://play.google.com/store/books/details/Jacques_Cazotte_KAZARA_G%C3%9CZEL?id=6Xe7BwAAQBAJ
Google Play link


Pıtı pıtı giden bir fındık sıçanı onun için küçük sevimli fındık sıçanıydı: bir papağan ya da yeşilağaçkakan, mavi kuştu: rengine göre, bir yılan ya da yeşil bir yılancık, peri Manto’ydu: sıska bir yaşlı ya da oldukça kirli pasaklı bir derviş, namsız Urgande ya da büyücü Pandragon’du. Şu da var ki bahçelerini süslemek için konulmuş bir fıskiyeden üzerine ilk kez su sıçradığında, mürebbisini dans eden suyu bulduklarına ikna etmeye çalışmıştı. "

2 Haziran 2015 Salı

Google Play Ekitaplar, KAÇIKLAR, Haziran ayı sonuna kadar %50 indirimde



Poe ve Lovecraft sevenlerin hoşuna gidecek bir kitap. Çocuklar için özet halinde yayınlanmış Monte Kristo'nun Oğlu'nu saymayacak olursak İnanılmaz Öyküler ile Jules Lermina, Türkçe'de ilk kez okurla buluşuyor. 



https://play.google.com/store/books/details/Jules_Lermina_%C4%B0nan%C4%B1lmaz_%C3%96yk%C3%BCler?id=sz_HBwAAQBAJ
Google Play link



"Çıkış noktam ne olmalı? Tabii ya! Buldum bile... Saatin altısı. Bu saatin bir anlamı var, bu an, etkin bir güce sahip. Peki kimin üzerinde? Elbette Golding’in, bunda mutabıkız – ve şunun da altını çizelim – onun  kendi isteminden bağımsız bir etki bu. Kanıtı, saat altıya on kala, mışıl mışıl uyuyordu. "
....................


" Golding ve diğerleri maddi karakterler, etten ve kemikten birer kütleye sahipler. En yüce cesaretle donanmış biri bile acaba neden kendi ayarında biriyle karşılaştığında heyecanlanır? Ormanın bir köşesinde on tane Golding’le karşılaşsam, onlara meydan okumaktan sakınmazdım. Ama bir tanesi– anlaşılır olmadığından – varlığının zembereklerinden biri anlaşılmazlık sınırlarında olduğundan – bana ürkütücü geliyor. Aslına bakacak olursanız, hafiften korkuyorum.

Ama bu tereddüt uzun sürmüyor... usulca kapıma kadar süzülüyorum, merdivenleri iki basamak çıkıyorum, tuhaf iki ziyaretçimin arkasındayım. Ve onlar fark etmeden – zira ruhları bile duymuyor beni – kolumu ikisinin arasından geçiriyorum, anahtarı gıcırdayan kilidin içine sokuyorum ve ani bir hamleyle kapıyı açıyorum... "

1 Haziran 2015 Pazartesi

Google Play ekitaplar, OKUMA ÜZERİNE, Haziran ayı sonuna kadar %50 indirimde.


Proust bu kısa metni, çevirisini yaptığı Ruskin’in Susam ve Zambaklar’ı için önsöz olarak kaleme almıştı. Metin her ne kadar önsöz amacıyla yazılmış olsa da tanıtımını yaptığı kitabın içinde ayrı bir kitap gibidir. Proust kendi yorumunu uzun tutmakla kalmamış, Ruskin’e çok az yer verdiği gibi (metin yarı olduğunda Ruskin’in bahsinin geçmesine ancak sıra gelir), onun fikirlerine karşı çıkmaktan geri durmamıştır.

“Bu önsözde” diyor, “yapmaya çalıştığım tek şey Ruskin’in Kralların Hazinelerinde söz ettiği ‘okumanın faydaları’ konusu üzerine bir kez daha düşünmekti.”

Ve ‘okuma’ üzerine düşünmeye en uzak zamanlardan, çocukluk okumalarından başlar.

Kayıp Zamanın İzinde’nin yazarından kısa fakat derin solukla okunacak bir metin.

https://play.google.com/store/books/details/Marcel_Proust_OKUMA_%C3%9CZER%C4%B0NE?id=ZgrCBwAAQBAJ
Google Play link

"Konutlarını hayran oldukları şaheserlerin reprodüksüyonları ile süslemeyi ve  kıymetli bir resmi, yontulmuş tahta bir çerçeve içine emanet ederek onu özenle muhafaza etme zahmetini akıldan silmeyi zevk sahibi insanlara bırakıyorum. Odalarına kendi zevklerinin görünümünü vermeyi ve bu zevki doğrulayacak ne varsa odalarını bunlarla doldurmayı yine zevk sahibi insanlara bırakıyorum. Bana gelirsek, ben ancak her şeyin, benim hayatımdan tamamen farklı hayatların bir yaratısı ve ifadesi olduğu, her şeyin benimkine zıt bir zevke ait olduğu, bilinçli düşünceme ait hiçbir şey ile karşılaşmadığım, hayalgücümün kendini ben-olmayan'ın sinesine bastırdığını hissederek coşkuya kapıldığı bir odada yaşadığımı ve düşündüğümü hissederim; Gar Bulvarında, rıhtımda ya da Kilise Meydanında – dışarının rüzgârının kaloriferin gayretleri ile kapışmakta başarılı olduğu, duvarlardaki tek süsün hâlâ ilçenin coğrafik haritası olduğu, her sesin sessizliğin yerini değiştirerek onu belli etmekten başka bir işe yaramadığı o uzun soğuk koridorlu taşra otellerinden birine adım atmadığım sürece kendimi mutlu hissetmem; bu otellerde odalar açık havanın temizlemeye geldiği ama tamamen silip de süpürmediği bir kapatılmışlık kokusu muhafaza eder, burun delikleri onu hayalgücüne kazandırmak için bu kokuyu yüzlerce kez solur ve koku ile kendinden geçen hayalgücü, düşünce ve hatıralardan içerdiği her şey ile birlikte onu kendi içinde yeniden yaratmayı denemek için ona bir model gibi poz verdirir; bu otellerde akşamları odanızın kapısını açtığınızda orada içeride dağınık bir vaziyette kalmış tüm hayatı rahatsız ettiğiniz hissine kapılırsınız, kapı kapandığında ve daha öne, masaya ya da pencereye kadar ilerlediğinizde ise çekinmeden onun elini tuttuğunuzu, bir çeşit rahat bir sıkışıklık içinde onunla birlikte, ilçe merkezindeki halıcının Paris zevki sanarak döşediği kanepeye oturduğunuzu hissedersiniz; samimi bir kendi kendinize heyecan, şaşkınlık yaşatma niyetiyle, öteberiyi sağa sola koyarak, iliklerine kadar başkalarının ruhları ile dolmuş ve ocak ızgaralarının şeklinden perdelerin desenlerine kadar bu ruhların hayalinin izini korumuş bu odada efendilik taslayıp meçhul halınızın üzerinde çıplak ayak yürüyerek, her yerde bu hayatın çıplaklığına dokunduğunuzu hissedersiniz; yani, hepten titreyerek, kapıyı sürgülemeye gittiğinizde, bu gizemli hayatı da kendinizle birlikte içeri hapsettiğiniz, onu önünüze katıp yatağa doğru ittiğiniz, kilisenin çanları can çekişenlerin ve aşıkların uykusuzluk saatlerini tüm şehre duyurduğu sırada, yüzünüzü bile aşan koca beyaz çarşaflar içinde onunla birlikte yattığınız duygusuna kapılırsınız"