....
Dönüp Alma’ya baktı.
Genç kadının sesi alçaldı.
“Çok daha kolay olabilirdi,” dedi. “Silah taşı bana vermeni sağlayabilirdi. Ama
Hagen planı daha da ileri götürdü. Seni öldürmemi istedi, sonra da pencereye
gidip taşı Dodsley’e atmamı. Polis geldiğinde burada bekliyor olacaktım. Yırtık
elbisemi gördüklerinde sadece kendimi korumaya çalıştığımı söyleyecektim.
Elbette safirden falan haberim olmayacaktı.”
Clayton bir müddet sessiz
kaldı. Sonra şöyle dedi, “Eski bir numara, ama iyidir. Eminim işe yarardı. Peki
neden yapmadın?”
Alma’nın gözleri Clayton’un
nüfuz edilmez suratına bakıyordu. “Anlamadın mı?”
“Anlayacak şey bir tane değil.
Kurnaz bir tilkisin, benimle kafa buluyorsun.”
“Doğru, bazen kurnaz bir
tilkiyimdir,” diye kabul etti Alma. “Ama çoğu zaman bir kadınım.”
Alma üzerine yürüdü.
Clayton’un beyni ise onu istiyorum, onu
istiyorum diye yerinden oynuyordu. Sonra buz soğukluğunda bir düşünce her
şeyin önüne geçti, ona güvenmiyorum.
Ve en sonunda kinin sebep olduğu bir karar tüm bu düşüncelere son verdi: Canı cehenneme, ucuz oynuyor, ben daha
ucuzunu oynarım.
Platin rengi saç iyice
yaklaştı. Clayton ayakta öylece bekliyor, onun aralanmış dudaklarını, bunları
ıslatan dilini izliyordu. Nefesinin ılık dokunuşunu yüzünde hissetti; ve birden
onu kollarında buldu, dudakları dudaklarına yapıştı. Elleri sırtının hafif yayı
boyunca usul usul aşağı indi, saçlarının kokusunu derince içine çekti, ona bu
kadar yakın olmanın sarhoşluğunu yaşıyordu. Ne şimdi diyen saati ne de burası
diyen yatağı duydu. Sadece Alma’nın kapalı gözlerinin, göğsüne yapışmış
göğüslerinin, vücudunun sıcaklığının farkındaydı. Gerçekliğin sınırlarını
geriye püskürtmüş ve nihayet aşmıştı - öte yandan bunun bir rüya olmadığını
biliyordu. Onca zamandır beklediği ve açlığını hissettiği şeydi bu, ve şimdi gerçekleşiyordu.
Sıcaklık onu çok erken terk
etti. Dudaklarında o sert sırıtışın yeniden oluştuğunu hissediyordu. Alma’yı elbisesini
düzeltip, kalça kenarlarından çekiştirirken
izledi, ayağa kalkarken de bacaklarının uzun parıltısını.
“Aşağı inmeden önce dudaklarına
baksan iyi edersin. Rujunu tazelemen gerek.”
Cevap kelimelerle değil
doğrudan yüze atılan bir bakışla geldi. Genç kadın şaşkınlık içinde gözlerini
Clayton’a dikti. “Hepsi bu mu… Söyleceyeceklerin bu kadar mı? Bana… bana…
güvenebileceğini kanıtlamadım mı?” Sustu, devam etmeye nefesi yetmiyordu.
“Evet, pis bir tuzak olduğunu
kanıtladın. Şimdi defol.”
“Clayton –” Hıçkırarak söyledi
bunu.
Clayton çoktan sırtını
dönmüştü. “Hadi ikile, cehenneme kadar yolun var.”
Duvara bakıyordu. Alma’nın
kapıya yöneldiğini duydu, sonra da kapının açılıp kapandığını. Dakikalar geçti,
yüzü, çıplak duvara dönüktü; bakışları hâlâ bomboştu. Bir duş alma düşüncesi
yavaş yavaş zihninde belirdi. Kirli hissediyordu, kendine iyi bir banyoya
ihtiyacı olduğunu söyledi.