David
Goodis
The
Blue Sweetheart
Manhunt, Vol.1 No.1 1953
- Mavi Sevgili -
Hint Okyanusu’ndan dalga dalga akın eden yoğun,
nemli sıcaklık Clayton’a tek kurban kendisiymiş gibi hissettiriyordu. Genç adam
Colombo rıhtımında, Kroner’in Yeri’nde bara oturmuş, buzlu cin içerek
serinlemeye çalışmaktaydı - ama boşuna. Bir cumartesi akşamıydı, mekân hınca
hınç doluydu ve müşterilerin çoğunun iyi bir banyoya ihtiyacı vardı. Clayton
çıkmakta acele etmezse havasızlıktan boğulacağını düşündü. Ancak çıkamacayağını gayet
iyi biliyordu. Zira dışarı adım atar
atmaz öldürüleceği kesindi.
Tuhaf bir paradokstu bu…
Amansız bir ölümden çekinen biri asla Kroner yakınlarına gelmez, sırtı masalara
dönük vaziyette tek başına bara oturmazdı. Mekan, şiddet ve suçla içli-dışlı
simsarların meskeniydi; haydutları, soyguncuları,
profesyonel katilleri mıknatıs gibi kendine çekiyordu. Bu hinoğluhinlerin para yahut ederi kadar afyon karşılığında üstlenmeyecekleri
iş yoktu. Kaybedecekleri bir şey olmadığı için hiçbir şeyden korkmazlardı. Bir
istisna haricinde. İstisna Kroner’di, barın sahibi.
Kroner, Clayton’un
arkadaşıydı, ve esasında tek dostuydu. Clayton bu yüzden burada güvende
hissediyordu. İki gün önce, Ceylan Adası’nın derinlikliklerinden kimselere
belli etmeden, sessiz sedasız çıkagelmiş, Kroner’e yerin altında bulduğu devasa
safirden bahsetmişti. Kroner ise gülümsemiş, çoktan haberim var demişti. Bu tür
haberler Colombo’da çabuk yayılır.
Kroner safiri görmek istemedi.
Safirler ilgisini çekmiyordu. Hep, önce arkadaşlık derdi, dolayısıyla arkadaşlarının
selameti onun için her şeyden önce geliyordu. Kısa-bodur, hepten kel Hollandalı,
bir elli yıl kadardır kısık, sakin bir sesle konuşurdu; bu da duygusal doğasına
sahte bir yumuşakkalplilik katardı. Oysa bu maskenin altında kaya gibi sert
kaslar ve bir su aygırının yıkıcı öfkesi vardı.
Kroner, Clayton’a üst katta
bir oda ve Colombo’dan kalkan ilk gemiye
ulaşmasını sağlama sözü verdi. Ancak gemi meselesi o yörede her zaman muallak
olduğu için Clayton’un orada kalmasında, içini ferah tutmasında ve bir aptallık
yapmamasında israr etti.
İşte bu, Clayton için zordu.
Ömrü boyunca pek çoğu tuhaf, bir o kadar aptalca, sayısız düşüncesizce hareket
işlemişti. Ama şimdi, yirmi dokuz yaşında, tehlike arzusu, hayatta kalma açlığı
kudurduğu için biraz yatışmıştı.
Orta boylu bir adamdı, seri
bir ortasiklet boksörünün yapısına sahipti, bu yapı kuvvet ve çeviklik
bakımından gayet dengeliydi. Uzun zaman önce profesyonel boks yapmıştı, ve yüzü
bunu ispatlıyordu. Ancak izlere rağmen, kadınların bakmaktan hoşlandığı bir
surattı bu. Kırık burna yahut gözlerin üzerindeki yara izlerine aldırmıyormuş
gibi görünürlerdi. Alma işte bu izlere dudaklarını dokundurur, ve böyle yaparken
mırıltılar çıkartırdı. Clayton bu sesi hâlâ anımsıyordu, Alma’nın mırlamasını.
Dudakları bu acı hatıra ile sertleşti.
Bardan uzandı, Kroner’e bir
içki daha söyledi. Kroner kadehini tazelerken, bir el nazikçe, tüy
hafifliğinde, Clayton’un omzuna dokundu. Clayton bar taburesinde usulca döndü
ve İngiliz’in gülümseyen aydınlık yüzünü gördü.
İngiliz’in adı Dodsley idi,
kırk yaşlarında, uzun favorileri yağ bağlamış kırık dökük bir adamdı. Tembellikten
pörsümüş bir keşti o, ancak afyon tüketiminde kotrollüydü, bu sayede
gerektiğinde berrak bir zihne sahip olabiliyordu. Şimdi yüzü düşüncelerinin
nizamlı intizamlı olduğunu gösteriyordu, Clayton ne ile karşılaşacağını çabuk
anladı. Dodsley’in mesleği, parıltılı gözlerinden belli oluyordu. Kıymetli taş isteyen
her türde kişi için aracılık yapardı ve edindirme yönteminin önemi yoktu: satın
alış, dolandırıcılık, yahut aleni soygun…
İngiliz gülümsemeye devam
etti. Belli ki ilk sözcükleri seçmekte oldukça dikkatliydi. Bir an daha bekledi
ve şöyle dedi: “Epey büyük bir taşmış diyorlar. İki yüz karatçık kadar...”
Clayton cevap vermedi.
“Onu görebilir miyim?”
“Hayır.”
“Ama görmeden teklif veremem
ki…”
“Satılık değil,” diye
yanıtladı Clayton. Yüzünü bara döndü, cinine odaklandı. Ardında İngiliz’in
nefes alıp verişini duyabiliyordu, herifçioğlu yeniden söze girdi:
“Taşı Anuradhapua’da buldun,
Koloni Madenleri’nde. Müşterim madenlerin ortağı. Sanırım müşterim kim
biliyorsundur, çalışma yöntemlerini de -”
….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder