"Bir iç dünya okulu açıp kapısına şunu yazacağım: Sanat Okulu." Max Jacob
20 Kasım 2023 Pazartesi
Ilarie Voronca | Sahte Bir Ruhun İtirafı | Birinci Bölüm
Ilarie Voronca
La Confession D’Un Âme Fausse
Éditions du Méridien
1942
1
GARİP
BİR CERRAH
Ruhunuzu
kaşla göz arasında çekip çıkartan garip bir cerrahtı. “Canınız yanmayacak,”
derdi, “koltuğa güzelce yaslanın.” Ve
şurdan burdan bahsetmeye koyulurdu. Havaların güzelleşmesinden, operadaki son
gösteriden, gizli barış görüşmelerinden. Tabiidir, çünkü savaştaydık. Barış
sürekli tehdit altındaydı. Dolayısıyla ruhunuz kâh bir savaş alanında kâh
şehrin yanan caddelerinde geziniyordu. Ve o cenahlarda en ufak bir duraksama
anınızda, bu becerikli kişi ruhunuzu sizden söküp alıveriyordu. “Görüyorsunuz
ya,” diyordu tebessüm ederek, “ölmediniz.” Bu kadar. Ve size küçük bir
kerpetenin ucunda, kan damlayan, beyaz bir şey gösteriyordu.
Kendi
adıma, yaşadığım bir başdönmesiydi. El yordamıyla kapıya yöneldim. “Çıkmadan
önce biraz dinlenin,” dedi sökücü. Yine de o sırada çoktan beni unutmuş, diğer
hastalarla ilgilenmeye koyulmuş, bunlardan birini muayenehanesinden içeri buyur
etmişti.
Bekleme
salonu insanla doluydu. Kimi gazete sayfalarını çeviriyor, kimi hükümet-karşıtlarına
özgü bir edayla sohbet ediyordu.
“Kötü
değilsiniz ya?” diye sordu bir
beyefendi, boyalı saçları, gençlik havası verilseler de epey ilerlemiş bir yaşı
gizlemekteydi. Son derece önemli bir hikâyeyi yarıda kesmiş olmalı ki cevabımı
beklemeden komşularına dönüp devap etti: “Sahi söylüyorum. Şemsiye benim
diyecek kadar pişkindi. Ama şemsiyemi hemen tanıdım. Rehin versin diye haber
yolladığım teyzem, (bizde hizmetçi olarak
çalışmıştı), bir şey demeden ikimizi izliyordu. Şemsiyeyi kaptığım gibi sordum:
“Madem sizin, nereden aldınız? ― Buradan, Nice’ten elbette,” diye yanıtladı.
Şemsiyeyi açtım ve kafa hizasından yukarıya tutarak ― Bakınız, dedim, o da dipte etikette yazanları
okudu: Camboulives, Marchands Caddesi, Avignon. Avignon’dan aldım ben bunu.
Cambouviles’in mağazası vardı, - öbür barıştan önce (zira o sıralar vakit
dilimlere ayrılmaktansa barışla ölçülüyordu) Marchands Caddesiyle Neuve
caddesinin kesiştiği köşede. ― Hırsızın tekisiniz. Sanmayın ki cevap verdi.
Kendini öldürdü. Şekerimi, reçelimi çalan da o.” …
O
sırada kapı açıldı. Çıkan hasta sendeliyordu, hemen yanıma yığıldı. Büyük bir
korkunun etkisi altına girmişti. Tüm bedeni titriyordu. Sizinkini de mi
söktüler, diye sormaktan kendimi alamadım.
― Hayır, diye yanıtladı. Bir süredir ruhumda çatlak vardı. Kötü
yaşıyordum… Kendimden kaçıyordum. Bunun üzerine cerrahı görmeye geldim.Beni
tamir edecek.Ama başlamak için ruhumdaki oyuğu büyütmesi gerekti. Bir dahaki
sefere tıkayacak.
Bense
bir dahaki sefere sıra gelmeden iyi hisssetmeye başlamıştım. Yine de büyük bir
boşluk hissediyordum. Kapıları penceleri kırılmış bir ev gibiydim, ve içimde
rüzgâr oradan oraya esiyordu.
Ruhu
tıkatılacak adam halimi daha iyi değerlendirebilmek için beni bir müddet süzdü
ve şöyle dedi: “Neden kendinize yapay bir ruh yaptırmıyorsunuz? Altından.. ama
çok pahalı olur,” diye de hemen ekledi, zira yüzümde bir rahatsızlık ifadesi
belirmişti, “ama daha kolay ulaşılabilir bir malzeme ısmarlayabilirsiniz,
mesela kauçuk.”
Bekleyenlerden
izin alarak cerrahın odasına yeniden girdim. Kendimi zorlukla ifade
edebiliyordum, zira yara henüz tazeydi ve bunun ötesinde ruhum ölçütünde üretilen
kelimeler, dayanak noktaları olmadığı için şimdi içimdeki oyuklarda başıboş oynuyordu.
―
Benden istediğiniz, dedi cerrah, gerçekleştirilebilir, hatta size ödemede
kolaylık da sağlarım. Tanrıya şükür hâlâ savaştayız ve kanlı canlı insanların
ruhları her yerde bulunabiliyor. Sizinki artık kurtarılamaz. Onu olduğu gibi
tutmak size büyük ıstıraplar verebilirdi ayrıca sonrasında söküm diye bir şey
de mümkün olmazdı. İrinle ağırlaşmış olarak bu ruh sizi hakiki bir cehennemin
en derin katlarına çekerdi. Ancak bilim ilerledi ve size söylediğim gibi,
ortada savaş var. Bizi barışla tehdit eden felaket kışkırtıcıları emellerine
ulaşmadıkça güvendeyiz. Hem de her gün
iyi bir ruh rekoltemiz var. Sizin de hak vereceğiniz üzere mükemmel durumda
onca ruhu savaş alanlarında, cesetlerinde bıraksak yazık olurdu. Elbette bu
yeterince uzun bir hazırlık çalışması gerektiriyor: ruhlar incelenmeli, montaj
cihazlarına uyumlu hale getirilmeli. Bu cihazların en iyileri altından
yapılıyor, ama kauçukları da var. Sizinki de bununla yapılacak. Beş altı sene
rahat işinizi görür. Sonrasında muhtemelen elden geçirilmesi gerekecek. Ama siz
önce yaralarınızın iyileşmesine bakın.
Kolaylıklara
rağmen bir finans şirketindeki yardımcı arşivci maaşım ödemem gereken miktarın
fazlasıyla altındaydı. Böylece cerraha geri döndüm.
―
Bana daha ucuz bir ruh bulmanın yolu yok mu? diye sordum ona. Madem ruhu
taşıyan hakkında katiyen, en ufak bir bilgim ya da fikrim olmayacak, ki ayrıca
ruh da görülmez olduğuna göre, bana hayvan ruhu takın olsun bitsin.
―
Düşünmeyin bile, diye feryadı bastı cerrah. Hayvanların nerdeyse nesli tükendi,
haberiniz yok mu? Bizlerin, bilim insanlarının hayvanlardan oldukça dirençli
ruhlar edinmeyi başardığı ve bu ruhların insanlarınkine göre hiç de fena iş
görmediği doğrudur. Oldukça pahalı cihazlardan çıkan bu ruhlar (ama
gerektiğinde daha sıradan cihazlarla da yetinilebilirdi) en revaçta olanlardı. Domuz
ruhu taşıyan yüksek tabaka insanları tanıdım. Eşek ruhundan medet uman
bilginler… Her biri halinden hayli memnundu. Şu fişlere bakın, diye ekledi,
bana koca bir fiş kutusu göstererek, burada öküz, kedi, köpek ruhu adapte
ettiğim ünlü müşterilerim var. Ayrıca fare ruhunu da tecrübe ettim
(müşterilerim arasında fare ruhu taşıyan birkaç yatırımcı bulunmakta) ancak bunlar
melankoliye ve işlevlerini fazlasıyla şüpheli hale sokan bir işkence
takıntısına eğilimli. O devirde farelere ihtiyacımız yoktu. O iş çok çok gerilerde
kaldı. Toprak verimliydi, etrafımızda her çeşit harika hayvan, kaynıyor gibi,
çok sayıda ürüyordu. Bunlara ait ruhların hepsi mutlu mesut, iyimser
hayvanların ruhlarıydı. Fareler, baykuşlar, yarasalar, melankolikler, inatçı
kuzgunlar, bunlardan uzak durmak gerekiyordu. Kaz ruhu, papağan ruhu edinmek
için muayenehanemden geçmiş ekonomistlerin, istatistikçilerin olduğundan şüphe
edilebilir mi? Bu işte günah olmadığını kabul edin lütfen. Fakat ne yazık ki
öküze, ata, eşeğe, ineğe, domuza, kaza, köpeğe, kediye artık nadiren
rastlanıyor. Hayvanlar yerine makinelerimiz var –tekniğimizin zaferi- tanklar,
uçaklar, denizaltılar… ki bunlarla ne kadar gurur duysak yeridir. Ancak şunu da
kabul etmeliyiz: bu makinelerin ne açlığımızı giderecek etleri ne de hasta ya
da yıkılmış ruhların yerine geçecek ruhları var. Ama kimbilir, diye ekledi
cerrah, meseleyi araştırmak gerek. Olur ya, belki o makinelerin de ruhu vardır…
Öyleyse, insanlığın hizmetine sunmak için o ruh çıkartılabilir. Bir mühendise
neden bir lokomotifin ruhu takılmasın, bir denizciye bir geminin, bir elektrik teknisyenine
dinamonun? Tüm bunlar şimdilik düşlerin ve uzun laboratuvar araştırmalarının
dünyasına ait. Size gelirsek, sizinki bir askerin ruhu olacak.