18 Ocak 2018 Perşembe

Blogta ayın şarkısı | Oil On Canvas - Alalala

Marc Wersinger | Yokluğa Düşüş | ilk sayfalar

MARC WERSINGER
LA CHUTE DANS LE NÉANT
Éditions Le Pré aux Clercs
1947

YOKLUĞA DÜŞÜŞ

BİRİNCİ BÖLÜM
İLK DENEMELER

Robert Murier derin bir baygınlığın ardından hayata geri dönüyordu. Bilinci yavaş yavaş yerine gelmekteydi. Kendinde son derece tuhaf bir hafiflik hissediyordu; sanki boşlukta keyfince süzülüyormuş gibiydi. Ama gözlerini açmak için boşuna çabaladı.
Endişe ruhuna nüfuz etmeye başladı. Acaba neler oluyordu? Neredeydi? Bedenini artık hissetmiyordu: yoksa saf bir ruh haline mi gelmişti?
Dış dünyayla ilk teması sadece işitsel oldu. Bir konuşma, belli belirsiz bir uğultu halinde kulaklarına ulaştı.
– Sabah onu getirdiğimizde, diyordu bir ses, büzülmüş, kaskatı haldeydi, diz kapakları neredeyse çenesine yapışmıştı, öylesine kasılmış ki hastabakıcılar onu bir türlü sırtüstü yatıramadı.
– Daha yeni başarabilmişler, dedi başka bir ses, ilk konuşana cevaben. Duyuları kapalı olsa da durumu umutsuz değil, bence iyileşebilir.
Bu sözlerle birlikte Robert, korkunun beyninden içeri sızdığını hissetti! Felçli mi!... Yirmi dokuz yaşında genç bir adam için ne feci bir kader.
Yaşadığı yıllar, ışık hızında, peş peşe zihninde canlandı.
Girişken olmayan karakteri, giyim kuşamına göstermediği özen Central mühendisi diplomasına rağmen yeteneklerine yaraşır bir konum elde etmesine izin vermemişti. Üstelik genç adamın uzun, sarsak silüeti, düz bir alınla birlikte  sevimsiz yüzü, hanımlar karşısında neredeyse hastalıklı bir boşvermişlikle birleşmiş onu her türde duygusal maceradan uzak tutmuştu.
Dolayısıyla kendi içine kapandı ve hayatın yaşamaya değer olmadığında karar kıldı.
Ancak şimdi, tepesinde dikilen tehdit nedeniyle, yaşam ona yeniden cazip geliyordu.
Biraz çaba sarf edip gözlerini açmayı başardı. Demir yatakların çift sırası, boy boy ağaçların yükseldiği avluya bakan pencere, derhal bir hastane odasında olduğunu anlamasını sağladı. İki stajyer birkaç adım ötesinde laflıyordu.
Sonra, yolun ortasında kendisini yıldırım gibi çarpan şiddetli acıyı anımsadı.
Henüz birkaç haftadır, sebebini bilmediği tuhaf ağrılar hissediyordu. Ağrılar el ve ayak uçlarında karıncalanmalarla başlamış, sonrasında omuzlarına, kalçalarına en nihayet tüm bedenine geçerek için için artmış, talihsiz adamı uykudan tamamen yoksun bırakan büyük bir acıya dönüşmüştü. Ansızın gelip onu yere yıkan bu son ağrı da şüphesiz ki o tuhaf sürecin son noktasıydı; üstelik daha birkaç gün önce, bir doktor onu muayene etmiş ancak hiçbir şey anlamamıştı.
Acaba felçli mi kalacaktı? Bu düşünce onu neredeyse çıldırttı. Hareketlerini yeniden kazanmak için insanüstü çaba sarf etti. Ancak bedeni donup kalmış, yanıt vermiyordu. Bununla birlikte isteminin, oynatmaya çalıştığı uzuvları üzerinde bir hareket uyguladığını hissediyordu, ancak bu hareketin doğasını ayırdedemiyordu.
Stajyerler odadan ayrıldığı için, kimse genç adamın bilincinin yerine geldiğini anlamadı. Etrafındaki eşyalara ürkek bakışlar atarken, gözleri şaşkınlıktan faltaşı gibi açıldı: örtünün üzerinde cansız uzanan sağ eli olağanüstü boyutlara ulaşmıştı. Sadece şişmemiş, büyümüş ve genişlemişti: gerçek bir dev eli gibiydi. Murier onu şaşkınlık içinde incelerken, aniden normal boyutuna geri döndü, havası indirilmiş bir balon gibi.
Bu şaşılacak olayı anlamak isteyen Murier sağ elini bir kez daha oynatmayı denedi: eli yine derhal olağanüstü ebatlar aldı. Genç adam, tuhaflığın kendi istemine bağlı olduğunu anlamakta gecikmedi. Gerçekten de, dikkatini bacaklarına verdiğinde, bunlar uzadı, yatağın ucundaki demirlerin arasından geçen ayakları upuzun gerildi ve yataklar arasındaki minyatür koridora yirmi santim kadar tecavüz ettiler. Mühendis biraz daha çabaladı, olağanüstü gelişme, gömleğini çıtırdatarak tüm bedenini kapladı. Ancak Murier'in gücü sonunda tükendi, alışalageldik bedenine geri büründü ve derin bir uykuya daldı. 
Ertesi gün uyandığında son derece zindeydi, hareket özgürlüğünü bütünüyle yeniden kazandığını fark etmekten büyük bir sevinç duydu. Önceki günün tuhaf deneyimini bir kez daha yinelemek istedi.