20 Ekim 2017 Cuma

R. L. Stevenson "İLK KİTABIM: Define Adası" | ilk sayfalar

Robert Louis STEVENSON
My First Book: Treasure Island”
The Idler 6 [August 1894]

İLK KİTABIM: "DEFİNE ADASI"*


İlk kitabımdı demek olmaz, çünkü ben sadece romancı değilim. Ancak çok iyi bildiğim bir şey var ki, yüce halk, veznedarım benim, roman harici yazdıklarıma burun kıvırmasa da kayıtsızlıkla bakmakta; beni çağıracağı mı tuttu, en aşina olduğum, aklımdan silinmez karakterde seslenir, ve ne zaman ki ilk kitabımdan bahsetmem istense, gelen soru olsa olsa ilk romanımla ilgilidir.
Erken ya da geç, şu ya da bu şekilde, isteye ya da istemeye bir roman yazmaya koyuldum. Nedenini sormak bana anlamsız geliyor. İnsanlar türlü tuhaf meraklarla dünyaya gelir: daha küçük yaşlarımdan itibaren bir dizi hayali olayı oyuncağım yapma adetim vardı;  ve de yazmayı öğrenir öğrenmez, kağıt imalatçılarına iyi dost oldum. "Rathillet," "Pentland'ın İsyanı," "Kralın Affı" (ya da "Park Whitehead"), "Edward Daven," "Kır Dansı," "Batı'da Bir Kan Davası"nı meydana getirmek için tabakalarca kâğıt gitmiştir, bunca kâgıdın şimdi kül olduğunu ve toprağa yeniden döndüğünü hatırlamak benim için teselli verici. Kara bahtlı ilk denemelerimden sadece birkaç tanesini adlandırmıştım, unutulmadan önce geçici bir üne kavuşanlar da sadece bunlar oldu; ve yine bunlar, uzun bir seneler dizisinin üzerini örtmekte. "Rathillet"e on beşimden önce giriştim, "Kan Davası"na yirmi dokuzumda; ve otuz birime gelinceye dek uğradığım bozgunlar ara vermeden devam etti. O zamana değin küçük kitaplar, küçük denemeler, kısa hikâyeler yazmıştım; sırtım sıvaslanmış ve - geçinmeye yetecek kadar olmasa da - bunlar için para almıştım. Yeni yeni tanınmaya başlıyordum, çalışkan bir adamdım; canım burnumdan gelecek kadar çalıştım, ancak çabalarımın boşunalağı - iş görebilecekken enerjimi bu işe vermek ve onunla hayatımı kazanamamak - kimi zaman yanaklarımı kızarttı: halbuki yarım kalmış bir ideal hâlâ karşımda ışıldıyordu. Canla başla on on iki kez denesem de  henüz roman yazamamıştım. Tüm o nadide girişimlerim sadece birazcık ilerleyebilmiş  sonra da bir okul öğrencisinin saati gibi aniden duruvermişti. Yıllardır ayakta bekleyen ama henüz tek koşu yapmamış bir kriket oyuncusu gibiydim. İşi, kağıdı ve vakti olan herkes kısa hikâye yazabilir - kötüsünü, demek isitiyorum - ancak kimse kötü bir roman yazmayı hayal etmez. Canınızı alan uzunluktur.
Kabul görmüş bir romancı romanını yükseltebilir ya da alçaltabilir, romanının başında boş yere günler geçirir, alelacele karalamaya varıncaya değin yazmaktan başka bir şey yapmadığı olur. Ancak bu yeni başlayan için böyle değildir. İnsan doğasının belli kanunları vardır; içgüdü - kendini koruma içgüdüsü - haftalarla ölçülebilecek başarısız bir edebi çalışmanın zahmetlerini sürdürmeyi (önceki bir zaferin bilincinden teşvik ve destek almayan) herkes için yasaklamıştır. Yani umudu besleyecek bir şeyler olmalıdır. Yeni başlayanın bir tutam rüzgâra, çalışacak bir şans damarına ihtiyacı vardır; romancı adayı, kelimelerin kendi kendilerine geldiği, cümlelerin kendi kendilerine dengelendiği o saatlerden birinde olmalıdır - DAHA EN BAŞLARDA BİLE. Ve çalışmaya koyulduğunda, kitap tamamlanıncaya dek, ileri korku dolu bakışlar atacaktır! Uzunca bir süre esinti değişmeden devam eder, damar işler; aynı stil kalitesini korumak, idare etmek zorundasınızdır: uzunca bir süre kuklalarınız daima kanlı canlı, daima tutarlı, daima güçlü olmalılardır!.. O günlerde, üç ciltli her kitaba derin bir saygıyla baktığımı anımsıyorum; bunları sadece edebi anlamda değil, fiziki ve ahlaki sebatkârlığın, Ajax'ın cesaretinin zaferi gibi görüyordum.
Kaderde yazılı o yıl, Pitlochry'nin yukarısında Kinnaird'ta babam ve annemle birlikte yaşamaya gelmiştim. Kızıl kırlarda, altın rengi derenin kıyısı boyunca yürüyüş yaptım; dağlarımızın taze, sert havası beni canlandırıyordu; bize esin verdiği içindir ki, karım ve ben ortaklaşa bir hayalet hikayeleri cildi tasarladık, karım bu cilt için "Yataktaki Göge"yi yazdı,  ben de "Thrawn Janet"yi, ayrıca "Mutlu Adamlar"ın ilk taslağını. Doğduğum yerlerin havasını seviyorum, ama o beni sevmez; dolayısıyla bu tatlı dönem, soğuk, pehlivan yakısı, Strathairdle ve Glenshee üzerinden Braemar-Castleton'a yapılan bir göçle son buldu.
Orası epey esiyordu ve bununla orantılı bir yağmur yağışı vardı; doğduğum yerin havası benim için insanların nankörlüğünden daha kötüydü, ve zamanımın büyük bir bölümünü, kederli bir isimle - Merhume Miss McGregor'un Kır Evi - diye bilinen bir evin dört duvarı arasında geçirmeye razı oldum. Şimdi, yolu işaret eden parmağa hayret edecek, şaşkınlıkla karşılayacaksınız. Merhume Miss McGregor'un Kır Evi'nde bir öğrenci vardı, tatili ailesine ait dairede geçiriyordu, ve "zihin seviyesini yükseltecek sıkı bir şeyler" arayışı içindeydi. Edebiyat hakkında bir fikri yoktu; gelgeç beğenilerinin kabul ettiği tek şeyse Raphael'in sanatıydı; kalem ve mürekkebin ve de bir shilinglik  sulu boya takımının yardımıyla kısa sürede odalardan birini resim galerisine çevirmişti. Galeri için başlıca ödevim meraklı bir ziyaretçi olmaktı; ancak arada biraz gevşeyebiliyor, şövalesinin başındaki (deyim yerindeyse) sanatçıya katılabiliyor ve günü onunla birlikte renkli resimler yaparak  verimli bir öykünme ile geçirebiliyordum. Bu fırsatlardan birinde, bir adanın resmini yaptım; üzerinde dikkatle dura dura, ve öyle sanıyorum ki, güzel bir biçimde renklendirilmişti; şekli dile getiremeyeceğim kadar ilgimi çekti; beni soneler gibi mutlu eden koycukları vardı: ve alınyazımın bilinçsizliği ile "Define Adası" eserimi etiketledim. İnsanların haritaları önemsemediklerini söyleyenler oldu, inanmak istemedim. İsimler, ağaçlık bölgelerin şekilleri, yolların ve derelerin gidiş hatları, prehistorik adamın yukarıda tepede ve aşağıda vadide hâlâ gözle seçilebilecek ayak izleri, değirmenler ve harabeler, gölcükler ve sığlıklar, çalıların içinde belki bir Dikilitaş ya da Druid çemberi.... Burada gözleri bakmaya hevesli ya da anlamak için iki kuruşluk da olsa hayalgücü olan biri için sonsuz bir kaynak vardı. 
---------------------------------------------------

*çevirisi devam ediyor, önümüzdeki haftalarda ekitap olarak yayınlamayı umuyorum. k.e.