Pastiches
et Mélanges
-Pastişler
ve Seçme Yazılar-
Marcel PROUST
NRF (Gallimard),
1919
LEMOINE DAVASI [1]
MICHELET'DEN "LEMOINE
DAVASI"
Elmas, olağandışı derinliklerden çıkartılır (1.300 metre). Bir kadının
bakışındaki ateşi taşıyabilecek tek şeydir o (Afganistan'da elmasa
"alevden göz" denir), bu ışıltılı mı ışıltılı taştan getirmek için
karanlık bir krallığa sonsuz bir iniş gerçekleştirmek gerekir. Orpheus, Eurydice'i
gün ışığına çıkarmak için kim bilir kaç kez yolunu kaybetmiştir! Yine de hiçbir
şey cesaretini kırmayı başaramamıştır. Eğer kalbin gücü kalmazsa, taş, hayli
belirgin aleviyle şunları söylemek için orada gibidir: "Cesaret, bir kazma
daha, benim yanım senin yanın." Ayrıca bir anlık tereddüt, ölüm demektir. Selameti
getirecek bir şey varsa o da hızdır. Hazin bir ikilem. Onu çözmek için
Ortaçağ'da nice hayat heba oldu. Ama mesele yirminci yüzyılın başında (Aralık
1907 - Ocak 1908) çok daha çetin bir şekilde kendini gösterdi. Günün birinde,
çağdaş hemen hiçkimsenin büyüklüğünden şüphe etmeyeceği o muhteşem Lemoine
Davası'ndan bahsedeceğim; o küçük adamı göstereceğim, elleri dermansız, belalı
arayıştan gözleri alev alev; üç ay boyunca Avrupa'nın tüm siyasetine yön
verdiğine, haşmetli İngiltere'yi, tehdit altındaki madenlerini, gözden düşmüş
şirketlerini korumak için yıkıcı bir ticari anlaşmaya razı edip onun belini
büktüğüne göre muhtemelen yahudi (Bay Drumont inandırıcılıktan uzak olmakla
birlikte bunu doğruladı; bugün hâlâ Lemoustierler'e - Monester'de hece kaynaşması
- tüm Ortaçağ boyunca İsrail'in seçilmiş toprağı olmuş Dauphiné'de az rastlanmıyor.)
Karşılığında ağırlığınca altın verseler de adamı hiç duraksamadan onlara teslim
etsek. Kefaletle tahliye, modern zamanların en büyük keşfi (Sayous, Batbie), üç
kez reddedildi. Koca bira bardağının önünde son derece tümdengelimci Alman,
Beers hisselerinin günden güne düştüğünü görerek cesaretleniyordu (Harden
Davası'nın yeniden görülmesi, Polonya yasası, Reichstag'a red cevabı). Yahudi'nin
asırlar boyu karşılaştığı hazin kıyım! "Hakkımda iftira atıyorsun, karada
ve denizde tüm delillere karşın (Dreyfus Davası, Ullmo Davası) beni ihanetle
suçlamakta ısrar ediyorsun; öyle olsun, ben de sana altınımı veriyorum (XIX.
asrın sonunda Yahudi bankalarının gösterdiği büyük atılıma bakınız), ve de
altından daha önemlisi, elimde öyle bir şey var ki altın ağırlığı fiyatından
alma fırsatını her zaman bulamazsın: elmas." — Büyük ders; tabiatın
kendisinin bile tüm şiddetinden feragat edip güvenilmez hale geldiği o 1908
kışında kederler içinde bu ders üzerine çokça kafa yordum. O büyük soğuklardan
birazcık bile olmadı, ancak öğlene kadar öyle bir sis çöküyordu ki güneşin bile
delmeye gücü yetmiyordu. Ayrıca yumuşak mı yumuşak - dahası cani - bir hava.
Çok ölüm oldu - önceki on yıldan daha fazla - ve Ocak'tan itibaren, karın
altında menekşeler. Bana daha ilk andan itibaren zenginliğin bilime karşı
verdiği büyük savaşın bir parçasıymış gibi gelen bu Lemoine Davası'ndan aklım karışmış
halde her gün, halkın içgüdüsel biçimde, Vinci'nin Mona Lisasından daha sık Taht elmaslarının önünde durakaldığı
Louvre'a gidiyordum. Bu elmaslara birçok kez zar zor yaklaşabilmişimdir.
Doğrusu bu araştırma beni kendine çekiyordu, ama ondan hoşlanmıyordum. Neden mi?
Onda yaşam hissetmiyordum. Bu yaşam ihtiyacı benim daima kuvvetim ama
zayıflığım da olmuştur. Mutlakiyetçiliğin Fransa'da bütün özgürlüğü iki uzun
yıl boyunca - bir asırdan daha çok - (1680-1789) katlettiği XIV. Louis
saltanatının en yüksek noktasında, her gün nükseden tuhaf baş ağrılarım mevzuumu
yarıda kesmek zorunda kalacağımı sanmama neden oluyordu. Kuvvetimi tam
anlamıyla ancak Jeu de Pomme andı ile kazanabildim (20 Haziran 1789). Benzer
şekilde taşın dünyası olan bu tuhaf kristalleştirme saltanatı karşısında da rahatsızlık
hissettim. Burada, botanik araştırmalarımın en çetin anlarında bana çekine
çekine - ki daha iyi - cesaret vermeyi bırakmayan çiçeğin esnekliği yok:
"Güven, hiçbir şeyi tasa etme, her zaman hayatın ve tarihin
içindesin."
[1]Aradan geçen on
yılda Lemoine’ın, gerçeğe aykırı bir biçimde, elmas
üretmeyi keşfettiğini ve Beers’in başkanı sir Julius
Werner’den bir milyondan fazlasını kopartarak, onun şikayeti üzerine 6 Temmuz
1909’da altı yıla mahkum edildiğini belki de
unutmuşsunuzdur. Ceza mahkemesinin bu önemsiz fakat vaktiyle
kamuoyunu cezbetmiş davası bir akşam tarafımca, tamamen tesadüfen, belli
sayıda yazarın tarzını taklit etmeyi deneyeceğim parçaların yegâne teması
olarak seçildi. Pastişler hakkında küçük de olsa açıklama yaparak
bunların etkisini azaltma rizki ile karşı karşıya kalıyoruz, haklı
gururları incitmekten kaçınmak adına pastişi yapılmış yazarın sadece
kendi aklınca değil, zamanının dili ile de konuştuğunu varsaydığımızı hatırlatmak
isterim. Örneğin Saint Simone’daki iyi yürekli adam, iyi yürekli kadın
kelimeleri aynı samimi ve koruyucu anlamı bugün hiç de taşımıyor. Hatıralarında Saint-Simon, sonsuz bir
saygı beslediği, Chaulnes dükü için rahatça iyi yürekli adam Chaulnes
der ve pek çok kişi için aynı tâbiri kullanır. (M.P)