28 Kasım 2016 Pazartesi

"Kazara Güzel" ilk sayfalar, Jacques CAZOTTE

BİR ASTRAKAN KRALI ARDINDA KÜÇÜK YAŞTA BİR PRENSİ SELEF BIRAKARAK HAYATA GÖZLERİNİ yumdu. Küçük çocuğu annesinin otoritesine bırakmıştı. Kraliçe oğluna görülmedik bir şefkat besliyordu, onu gözlerinin önünden bir an olsun ayırmıyor hatta yatağının yanında yatırıyordu.
Kraliçe, uykusuzluk hastalığına yakalandığından, işinin ehli uyku getirici kim varsa etrafına toplamıştı, bu kadınlar öyle yetenekliydi ki, genç kadının bedeninin bütün uzuvlarını hafifçe ovarak ruhunu uyuşmaya hazırlıyor, her türden masallar, özellikle peri masalları anlatıp onu eğlendirerek nihayetinde uykusunun gelmesini sağlıyorlardı.
Küçük yatağına kıvrılmış küçük prens, mucizelerle dolu bu masallardan öyle tat almıştı ki geceleyinki uykusu unutturmasın diye bunları gün boyu kendine yeniden anlattırıyordu. Duru yoktu, uyku getiricilerin ara vermesine bile izin vermiyordu: öyle ki Asya’nın bütün pazarlarını araştırıp yeni bir repertuarla gelebilecek uyku getiriciler bulmak artık şart olmuştu. Zira masallar olmadığında prens yemekten içmekten kesiliyordu.
Prensin her türde eğitimi alması gerektiğini bilen kraliçe onun bu masallardan bu kadar kesin bir zevk almasından tedirgin olmuştu. Onun kanına işlemiş bu tutkuyu dizginlemek için boşuna uğraştı, en azından uyku getiricileri saraydan uzaklaştırarak oğlunun masallarla beslenmesini önlemeye çalıştı, ama olmadı.
Çünkü uyku getiricilerin yerini hemen genç muhasipler almıştı. Mürebbinin kendisi bile, gözden düşmemek için bir masal anlatıcısı oldu; böylece her şey genç prensin yanlış fikirlerini sürdürmesine katkıda bulunduğundan doğa onun gözünde artık bir büyü haline geldi.
Pıtı pıtı giden bir fındık sıçanı onun için küçük sevimli fındık sıçanıydı: bir papağan ya da yeşilağaçkakan, mavi kuştu: rengine göre, bir yılan ya da yeşil bir yılancık, peri Manto’ydu: sıska bir yaşlı ya da oldukça kirli pasaklı bir derviş, namsız Urgande ya da büyücü Pandragon’du. Şu da var ki bahçelerini süslemek için konulmuş bir fıskiyeden üzerine ilk kez su sıçradığında, mürebbisini dans eden suyu bulduklarına ikna etmeye çalışmıştı.
İlk yanılgılar kraliçeyi eğlendirmişti; yanılgılarda diretme ise onu ciddi biçimde alarma geçirdi: zira bu diretme kati ve kararlı bir dikkafalılık özelliği almaya başlamıştı; hastalığın çaresiz olduğunu çabucak kavradıklarında, artık haklı nedenleri vardı.
Kraliçe oğlunu evlendirmek istiyordu. Devlet konseyiyle el birliği edip, ona en avantajlı evliliği ayarladı. Prens Kandahar kralının biricik kızı ve tek selefiyle evlenmek zorundaydı. Bu genç kız ruhun, zekânın ve kalbin meziyetlerini güzelliğin kayraları ile bir araya getiriyordu. Böylece iki aile kan bağı ile birbirine bağlanacak, iki imparatorluk birleşecek, bu ittifakı doğa, siyaset ve sevgi idare edecekti. Oğlu gözalıcı kuzini ile evlenmeyi inatla reddettiğinde kraliçenin şaşkınlığı nice oldu. Prens genç kıza gayet dostane duygular beslediğini söylüyordu, fakat onun gözlerinde büyük bir kusur vardı: o bir peri değildi ve prens bir periden başkasıyla evlenmeyeceğine ant içmişti.
“Prensim, dedi kraliçe, perilerin varlığını hiç de şüpheli görmüyorum; fakat masalların onlar hakkında sizi yanlış yönlendirdiğine şüphem yok. Dünya üzerinde yatağına bir peri buyur eden tek kral yoktur, bunu yadsıyamam. Soyağacınız kökeninizin en eski zamanlara dayandığını gösteriyor; atalarınızın hepsi kadınlarla evlendi. Hayallerinizi bir kenara bırakın. Halkınızı efendilerinin ve ailenizin mirasını devam ettireceğinize dair temin edin. Bu kadar yakın olmuşken, Kandahar kralının dostluk adına attığı adımları geri çevirerek güçlü bir düşman kazanmaktan sakının. Haberiniz olsun, oldukça tehlikeli rakipleriniz var.”
Prens bakışlarını öne eğdi. Kraliçe onu düşünceleri ile baş başa bıraktı ve mürebbiye, oğluna kendisine varmaya çoktan hazır olan genç kızla evlenme kararını aldırmasını emretti.
Mürebbi, siyasi ne kadar beylik söz varsa hepsini sarf etmesi gerektiğine inanıyordu, fakat sözleri çabuk kesildi: “Bana bağlı devletleri çoğaltmaya ihtiyacım yok bayım, yapmam gereken elimin altındakileri geliştirmek. Topraklarımın bir kısmındaki kuraklık oradaki nüfusu yerinden ediyorsa, bir sopa darbesi şu faydalarıyla çare olabilir: çöllerin ortasında kaynaklar çıkartır, bugünki kötü görüntüleri gözleri rahatsız eden şu kel dağları eşi benzeri olmayan ormanlarla kuşatır. Nereyi meskenim yapmak istesem, büyülü saraylar arkamdan gelir, hem de hazinemi harcamama gerek kalmadan. Gerek olduğunda sınırlarımı çelik duvarlar korur; ben canavarlarla etrafını sarabilecek ve halkını ayaklandırabilecekken, hangi düşman bana saldırmaya cesaret edebilir?
- Fakat, diye yanıtladı mürebbi, bunlar bir periyle evlendiğinizde mümkün olurdu; sizce de perilerin güçlerini biraz abartmıyor musunuz? Tarih aktardığı olayları güzelleştirir de: masallara fazla bel bağlamamak gerek.
- Perilerin o kadar da güçlü olmadığı şüphe götürmez, bayım; fakat bir periyle evlenmek, bunu kesinlikle istiyorum, umarım dileğimi anlarsınız. Bu konudaki hayallerimi size daha önce anlatmıştım, oldukça sıradışı ve olumlu olduklarına hükmetmiştiniz. Tek kelimeyle... kararımı verdim ben, güzel kuzinime gelince o da kendi kararını versin. Bu sarayda, benimle tahtımı paylaşacak kraliçenin kendini göstereceği anı bekleyeceğim; ama beni zorlamaya kalkarlarsa, dünyanın her yerinde onu aramak için topraklarımdan dışarı çıkarım. Ne yazık ki vaktiyle alkışladığınız planlarıma karşı çıkmakla beni hayli şaşırttınız.
Mürebbinin bilinci bulanıklaşmıştı. Bu küçük serzeniş ona iş dalkavukluğa varınca sakıncaların er ya da geç başgösterdiğini hatırlattı. Uyarılarının fayda etmemesinden utanmış olarak, kraliçeye prensin halleri hakkında izahat vermeye gitti. Kraliçe prensin saçmalıklarla dolu bir eğitim almasına izin verdiği için kendine kızıp dursa da, olan olmuştu.

Kendinden başka kimseyi suçlu bulmadığı için şiddetli bir kedere gark oldu ve kederi, devam ettikçe, bu dünyadaki günlerini kısalttı. Oğlu bundan etkilenmişti, ama inadından vazgeçecek kadar da etkilenmemişti. Kısa süre sonra Halilbad Han adıyla ülkesinin idari kollarının başına geçti. 

"Kazara Güzel", ilk sayfalar, Jacques CAZOTTE